1 Haziran 2020 Pazartesi

Kısa Öykü Oku - MARTILARI BESLEYEN ve GÜZEL - Özlem AYTEK

Kısa, Özgün Öykü Oku

Martıları Besleyen ve Güzel

Yazan: Özlem AYTEK



Martıları besleyene doğru yaklaştı Güzel. Dikkatini çekebilmek için duruşunu dikleştirdi, gerindi, en etkileyici hâlini gözler önüne sermeye çalıştı. Onun kendisini görmesini ve selamlamasını bekledi. Hatta, kur yapabilme umuduyla, martıları beslemek bahanesine sığınarak kendisini yanına davet etmesini... Ne yazık ki istediği olmadı; martıları besleyen, bakışlarını bu beyaz ve sevimli su kuşlarından ayırmadı. Kalp atışları hızlandı Güzel’in. Kendisini yok sayan ve kuşları daha çekici bulan bu küstah da kimdi? Sanki hırsı vücut bulmuş, iri kollarıyla onu tam da arkasından, martıları besleyene karşı hızla itiyordu. Sonunda yeterince yaklaştığında, alaycı ve küçümser bir ses tonuyla:

- Çirkin görünüyorsun dedi. Senden korkmalı mıyım?

Martıları besleyen, ürküp kaçan beyaz kuşları gözden kaybolana kadar izledi ve hemen sonra yere eğdiği başını ağır ağır yukarı kaldırdı. Karşısındakiyle göz göze mi gelmeliydi, yoksa bakışlarını mı kaçırmalıydı? Nefrete mi bürünmeliydi bu patavatsıza karşı ya da ta derinlerinde hissettiği o tuhaf sızının akıp giderek izlediği yolu istemsizce takip mi etmeliydi? Sonunun nereye varacağını kestiremediği... Bir nehre karışacak dere miydi bu akıp giden, yoksa gürül gürül çağlayarak denize dökülecek azgın bir nehir mi? 

Sızıyı boşverdi. Patavatsıza haddini de bildirmeyecekti. Fark ettirmeden, kaçamak bir bakış fırlattı ve o anda onunla göz göze gelmemesi gerektiğini anladı. Ona duyacağı hayranlığı gizleyebilmesinin imkansız olduğu gerçeği inkar edilemezdi. Bakışları daha ilk anda onu ele verecekti... Onun kibrini beslemek şu anda hiç de isteyeceği bir şey değildi. O yokmuş gibi davranmaya devam etti. Sessizliğin, huzuru korumak konusunda en işe yarar örtü olduğunu öğreneli çok uzun zaman olmuştu.

Güzel, agresifleşti birden ve daha fazla dikkat çekmek için önce sesini yükseltti. Bununla istediği etkiyi elde edemeyince karşısındakini yaralayacak, öfkelendirecek,  kontrolünü kaybettirebilecek kelimeleri bulmaya çalıştı zihninin derinliklerinde. Aralarından en kötüsünü seçmekte zorlanıyordu. Her biri bir öncekinden daha acımasızdı ve bu kelimeler bile epeyce rahatsızlık duymuşlardı onun ağzından dökülürlerken. 

Martıları besleyen, bu sözleri sessizlik içinde dinlerken, içinde akıp giden o sızıntının, çağlayarak denize dökülen azgın bir nehir olduğunu anladı. Sevmedi bu nehri. Karşısındakinin hamlelerine umarsız kalmakta ve tuzağa düşmemekte kararlıydı. Bacağını öne doğru uzattı, baş parmağının ucuyla yerdeki bir çakıl taşını denize doğru fırlattı. Taş, denize ulaşmayı başaramamış, az öteye kadar sıçrayabilmişti sadece. Dikkatini bir sonraki taşı ondan uzağa sıçratıp sıçratamayacağına odakladı. Kendisine durduk yere sataşan güzeller güzelinin amacının ne olabileceğini düşündü bunu yaparken.

Güzel, yükselen sesine eşlik eden, acımasız sözlerinin, martıları besleyen üzerinde beklediği etkiyi yaratmadığını anladı. Sanki hiçbirini işitmemiş gibiydi. Ne yapacağını şaşırmıştı. Hırs, kudurmuş bir köpek gibi kalbinin bir duvarından diğer duvarına çarpıyordu. Gözlerini kin bürümüştü ve kendisini az önce tekmelenen çakıl taşları kadar küçülmüş hissediyordu. Yerde duran iri bir taşa baktı. Bununla martıları besleyene saldırmaya, ona zarar vermeye karşı büyük bir istek duydu. Fakat bunu yaparak istediği sonucu elde edemeyeceğini bilecek kadar öngörüye sahipti. Sonra onu tekmelemeyi, ona yumruklar atmayı düşündü. Onun güçlü ve kaslı kollarını, bacaklarını görünce bunun yararı olamayacağını anladı. Bulunduğu yerde tepinmeye, haykırmaya ve ağlamaya başladı. Hırsı, kibri ve öfkesi; deliliğin en şık kırmızı elbisesini giydirmiş gibiydi ona. Kötülüğün en sevdiği üç hâline bürünmüş gözleri ağlamaktan şişmiş ve kanlanmıştı. Kıpkırmızı olan burnu yalancı Pinokyo’nunki kadar uzamış gibi görünüyordu bu yeni rengiyle. 

“Artık ona dikkatle bakabilirim.” diye düşündü martıları besleyen. Onun yeni hâline uzun uzun, hiçbir duygu belirtisi olmadan bakarken, gözleri bala batırılmış gibi parıldıyordu. İlk kez gülümsedi ve sanki kumsal daha önce hiç bu kadar aydınlık olmamıştı. Ardından: “Koşullarımız değişti. Konuşmaya en baştan başlamaya ne dersin?” diye sordu. Kelimeleri de bakışları gibi, bala batırılmış gibiydi. 

Güzel sendeleyerek geriledi. Onun, gerçekte çirkin değil; aksine büyüsüne kapılmadan edemeyeceği kadar çekici olduğunu fark etti birden. Ve şu anda, kendi gerçekliğini en çirkin hâli ve tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdiğinin farkındaydı. Görünmez olmayı dileyerek uzaklaşırken kendisini hiç bu kadar çirkin hissetmemişti.

Güzel’in gözden kaybolduğunu gören martılar yeniden kendilerini besleyenin çevresinde toplandılar. Onun attığı küçük lokmaları sevinçle ve keyifle yemeye koyuldular. Martıları besleyenin, bu sevimli kuşlara söylediği şarkı, tatlı tatlı esen melteme karışıyor ve kumsaldan kumsala dolaşıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *