20 Mayıs 2019 Pazartesi

KİTAP ÖNERİ - Deneyim Şarkıları - Martin JAY - METİS YAYINCILIK

DENEYİM ŞARKILARI
Martin JAY



Hem gündelik dilin hem de teorik söylemin hararetle savunulan ya da ısrarla karşı çıkılan ender kelimelerinden biri "deneyim". Yine de yakın zamana kadar, deneyim kavramının zaman içinde nasıl evrildiğini ortaya koyan kapsamlı bir araştırma yapılmış değildi. İşte Deneyim Şarkıları bu ihtiyaca cevap veriyor. İnsan deneyiminin doğasına ilişkin fikirlerin tarihini sunuyor bize.

Martin Jay, 16. yüzyıldan günümüze Batı söylemini incelerken, farklı düşünce geleneklerinden beslenen pek çok düşünürün neden "deneyim" kavramını anlamaya mecbur kaldığını, kavramın neden her zaman tartışma odağı olduğunu soruyor. Yazar tek tek insanları ve düşünce okullarını aşan tema ve örüntüleri keşfe çıkarak düşünce tarihinin tamamını aydınlatmaya girişiyor. Deneyim anlayışlarının çeşitli bağlamlarını incelemek için, Amerikan pragmatistlerinden ve İngiliz Marksist hümanistlerden Frankfurt Okulu'na ve Fransız postyapısalcılara kadar uzanan pek çok düşünce geleneğini, Montaigne, Bacon, Locke, Hume ve Kant gibi pek çok düşünürü inceliyor.
Modern kültürlerde "deneyim"in maddi, dilsel, kültürel ve teorik anlamı hakkındaki süregelen tartışmayla ilgilenenler için Deneyim Şarkıları'nın temel bir başvuru kaynağı olacağını umuyoruz.


Sayfa Sayısı: 512
Baskı Yılı: 2012
Dili: Türkçe
Yayınevi: Metis Yayıncılık
Kitap Adı: Deneyim Şarkıları
Yazar:Martin Jay

Çevirmen:Barış Engin Aksoy

Yayınevi: Metis Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 512
İlk Baskı Yılı: 2012
Dil: Türkçe
Barkod: 9789753428309



SATINALMA LİNKİ



İÇİNDEKİLER

Teşekkür
Türkçe Basıma Önsöz
Giriş

1. "Deneyim" Davası:
Yunanlılardan Montaigne ve Bacon'a
2. Deneyim ve Epistemoloji:
Ampirizm-İdealizm Çekişmesi
3. Dinsel Deneyimin Cazibesi:
Schleiermacher, James, Otto ve Buber
4. Estetik Deneyim Yoluyla Bedene Dönüş:
Kant'tan Dewey'ye
5. Siyaset ve Deneyim:
Burke, Oakeshott ve İngiliz Marksistler
6. Tarih ve Deneyim:
Dilthey, Collingwood, Scott ve Ankersmit
7. Amerikan Pragmatizminde Deneyim Kültü:
James, Dewey ve Rorty
8. Deneyim Krizine Ağıt:
Benjamin ve Adorno
9. Deneyimin Postyapısalcı Yeniden İnşası:
Bataille, Barthes ve Foucault

Sonuç
Dizin

OKUMA PARÇASI



Türkçe Basıma Önsöz, Martin Jay, s. 13-15.

"Kitapların kaderi okurların kapasitesine bağlıdır" anlamına gelen bir Latin atasözü vardır.(*) Tıpkı onları yazan ve okuyanlar gibi kitaplar da evlerinden ayrılıp umulmadık istikametlere yolculuk ederler. Büyüyüp ebeveynlerinin hayal bile etmediği hayatlar sürdüren çocuklar gibi, beklenmedik olanla karşılaşırlar – kimi zaman yakalanacak fırsatlar, kimi zamansa aşılacak engeller olarak. Bu süreçte, gelişip dönüşerek dünyaya ilk bırakıldıklarındaki hallerinin ötesine geçerler. Basıldıklarında tamamlanmış gibi görünebilirler, ama asıl maceraları ancak taşıdıkları potansiyellerin gerçekleşmesinin şartı olan okurlarının ellerine geçtiklerinde başlar. Kısacası, serpilip yaratıcılarının başlangıçtaki niyetlerinin ötesine uzanarak, ancak başkalarıyla etkileşim yoluyla olgunlaşarak ve şansları da varsa yabancılarla karşılaşmanın getirdiği türden bir bilgelik kazanarak kitapların da deneyim sahibi olabileceği söylenebilir.

İlk olarak 2004'te yayımlanan Deneyim Şarkıları, kimileri neşeli kimileri daha karanlık ama hepsi de zenginleştirici olan bu tür umulmadık karşılaşmalardan payına düşeni aldı. Saygın bir Marksist edebiyat eleştirmeni olan Terry Eagleton gibi birkaç okur, sonuçları bakımından yeterince politik olmadığından şikâyetçi oldu. Kimileri psikanaliz, Lebensphilosophie (hayat felsefesi) ya da fenomenoloji gibi düşünsel geleneklerin ihmal edilmesine, derinlemesine incelemek varken bunlara şöyle bir değinilip geçilmesine hayıflandı. Kimileriyse mevcut felsefi konumlarını meşrulaştıran bir tarih yazma peşinde olmayan düşünce tarihçilerinin o tipik kendini kısıtlama eğilimini eleştirerek, sahici ve sahte deneyim kipleri arasında daha güçlü bir ayrım yapılmayışından yakındılar. Bu rahatsızlıklar pekâlâ önemli olabilir –ki zaten sonradan, bunlardan birine değinme amacıyla, fenomenoloji ve deneyim üzerine bir yazı da yazdım(1)– ama hiçbir kitap okurlarının tüm arzularını gerçekleştiremez. Yanıtlanması gereken yeni sorular doğuran ve yeni muammalar yaratıp bunları çözmeye çağıran bir kitap, tartışmayı kapatan ve bitirip tükettiği bir konunun mezar taşı görevi gören "nihai" bir kitaptan daha üretkendir bence. Bir kitabın deneyimlerinin en anlamlı olduğu zamanların, okurlarında onun kusurlarını telafi etme, kendi deneyimlerine doğru yola çıkma gereği doğurduğu anlar olduğu söylenebilir.

Bu deneyimler yabancı bir dile çeviri mucizesini içerdiğinde, sahiden dönüştürücü etkiler yaratma şansı artmaktadır. Yeni bir dile taşınıp da değişmeden kalan bir kitap yoktur. Zira bir çeviride, yazarın asıl niyetlerini yanlış sunma ya da çarpıtma tehlikesi kadar, kitabın orijinalinde kapalı kalan, nüanslarla dolu yeni anlamları ortaya çıkarma fırsatları da azımsanacak gibi değildir. Deneyim Şarkıları da –birkaç Avrupa dilinde "deneyim"i karşılayan sözcükler arasındaki tarihsel ilişkiyi ve bu sözcüklerin düz ve yan anlamlarını inceleyerek– dil ile dil dışında uzanan bölge arasındaki kesişmeyi keşfetme amaçlı bir deneme olduğu ölçüde, çevirisi okurları kaçınılmaz olarak sözcüğün kendi dillerinde şimdi ya da bir zamanlar ne anlam taşıdığı üzerine düşünmeye itecektir. Çakışmalar olması muhtemelse de, kullanımlar arasında basit bir örtüşmeyi önleyen kaçınılmaz farklar vardır.

Birkaç yıl önce bir Bağımsız Yayıncılar Birliği, "anahtar sözcükler"in dünyanın dört bir yanındaki türlü türlü bağlamdaki anlamlarını araştırma amacıyla, Nadia Tazi editörlüğünde uluslararası bir proje başlattı.(2) Seçilen beş terimden bir tanesi de "deneyim"di (diğerleriyse "doğa", "hakikat", "toplumsal cinsiyet" ve "kimlik"). Aynı anda birkaç dilde yayımlanan bu ciltler, dünyanın farklı bölgelerindeki akademisyenler tarafından hazırlanmış ayrı ayrı başlıklardan oluşuyordu. Benim Keywords: Experience (Anahtar Sözcükler: Deneyim) cildinde yer alan yazım esasen, deneyimin tarihi ve günümüzde Amerika'da oynadığı rolle ilgiliydi. Yine aynı ciltte Pierre Clero'nun Avrupa'yı, G. K. Naranth'ın Hindistan'ı, Achille Mbembe' nin Afrika'yı, Ye Shu-Xian'ın Çin'i ve Nadar El-Bizri'nin Arap ve İslam dünyalarını konu alan nefis yazıları vardı. Kaçınılmaz bir biçimde boşluklar olsa da –örneğin Latin Amerika'nın eksik oluşu göze batıyordu– anahtar sözcüklerin içinde doğdukları bağlamları gerek yansıtma gerekse aşma yolları hakkında bir diyaloğu canlandırma yolunda hiç değilse ilk adım atılmış oldu.

Özellikle El-Bizri'nin yazısının pek çok Türk okurda yankı yaratacağını düşünsem de, yalnızca anadili Türkçe olanların fark edeceği, hem bu kitapta hem de uluslararası derlemede geliştirilenleri tamamlayacak ya da belki zora sokacak tekil nüanslar vardır şüphesiz. Kitabın okura bir şeyler kazandıracağını ümit ediyorum, ama okurların da bir o kadarını kitaba kazandıracağından eminim; bu nedenle, elinizdeki çeviriden sorumlu olan, Deneyim Şarkıları'nın belli bir okur kitlesiyle buluşmasına olanak sağlayan Barış Engin Aksoy, Beybin Kejanlıoğlu ve Metis Yayınları'ndan Tuncay Birkan'a müteşekkirim. Geçenlerde, Orhan Pamuk'un olağanüstü romanı Kar'ın İngilizce çevirisini okurken, o zamana dek hiç bilmediğim yeni bir dünyanın, birçok yönden kendi dünyamdan kökten farklı ama usta bir hikâye anlatıcısının anlatımında capcanlı bir biçimde mevcut olan bir dünyanın bana kapılarını açtığını hissettim. Deneyim Şarkıları'nın Türkçe yayımlanmasını da bir o kadar kıymetli bir armağan olarak düşünmek aşırı bir cüretkârlık olur; yine de umuyorum ki elinizdeki kitap, bu çarpıcı romanı okumanın bana sunduğu yeni deneyimlerin mütevazı bir karşılığı olarak kabul edilebilir.

Martin Jay

Amerikan Akademisi, Berlin

Ekim, 2010
Notlar


(*)Lat. "Pro captu lectoris habent sua fata libelli"; MS 3. yüzyıl sonuna, Terentianus Maurus'a ait olduğu düşünülmektedir. –ç. n. Yukarı
(1) "Phenomenology and Lived Experience", Blackwell's Companion to Phenomenology and Existentialism içinde, Hubert Dreyfus ve Mark Wrathall (haz.), Blackwell, New York, 2006; yeniden basım, Martin Jay, Essays from the Edge: Parerga and Paralipomena, University of Virginia Press, Charlottesville, Va., 2011. Yukarı
(2) Charles Leopold Mayer Vakfı'nın desteklediği Bağımsız Yayıncılar Birliği'ne Şanghay Edebiyat ve Sanat Yayınevi (Çin), Arap Kültür Merkezi (Fas ve Lübnan), Double Storey Books (Güney Afrika), Sage India (Hindistan), Editions La Decouverte (Fransa) ve Other Press (ABD) dahildi. Ciltlerin yayını 2004 yılında başladı. Yukarı

Devamını görmek için bkz.


ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER



Yücel Kayıran, “İnsan deneyiminin doğası”, Radikal Kitap Eki, 23 Mart 2012

Deneyim, modernlik bağlamında en önemli felsefi kavramlardan biri. Dahası modernliğin vaat ettiği yaşama tarzının merkezinde yer alan bir kavram. Kavramın bize, pek derin görünmemesinin nedeni, deneyim/tecrübe kelimesinin Türkçedeki kullanımından kaynaklanıyor. Bu kelimenin Türkçenin günlük kullanımdaki anlamı, “görmüş geçirmişliği”, “bir işi becerebilecek görgüyü kazanmış olmayı”, yani çaylaklıktan çıkmış olmayı dile getirir. Bu anlam da, bir yandan, deneyimden gelen bilgelik gibi bir bilgelik anlayışını diğer yandan da, bir defa kazanıldıktan sonra, sanki bütün hayatın şifresine sahip olunmuş bir özgüven duygusunu ifade eder.

Oysa kavramın Latincedeki anlamı, Martin Jay’ın işaret ettiği gibi, tehlikeli bir durumu göğüslemeyi de içerir: “Deneyim, bir badire atlatmak ve bu karşılaşmadan bir şey öğrenmiş olarak çıkmak”, dahası “hayatta karşılaşılabilecek engelleri ve tehlikeleri göğüsleyip aşarak masumiyeti geride bırakmış olan bir dünyeviliği” ifade eder. Aslında sadece Latince kökeni değil, Jay’ın referansıyla, terimin günümüzdeki yorumu da benzer içeriğe dikkat çeker: Çağdaş İngiliz felsefeci Stuart Hampshire göre de “deneyim fikri, suçlu bilgi fikridir, kaçınılmaz pislik ve kusur beklentisinin, zorunlu hayal kırıklıkları ve katışık sonuçların, yarı başarı yarı başarısızlıkların suçlu bilgisi.”

Burada, sadece, deneyimin yalnız arzu edilenle değil, aynı zamanda, kişinin istemediği, arzulamadığı şeylerin de deneyimleyebileceği söylenmiyor, aynı zamanda, arzu edilenin de tam olarak veya istenildiği gibi deneyimlenemeyeceğine de dikkat çekiliyor. Deneyim anında, kendimizi geleceğe ertelemekten kendimizi alamayız. Dolayısıyla deneyimin ne olduğu sorununun yanında, deneyimin olanaklılığı da, deneyim hakkındaki tartışmaların merkezini oluşturur. Önemli sorunlardan bir diğeri ise, deneyim kavramının, modernliğe ilişkin bir durumu anlamak için tartışılırken, kavramın aynı zamanda Antik Yunan felsefesinden beri varolagelmesi arasındaki farktan kaynaklanır. Sokrates ile Aristoteles’i burada anmak gerekiyor. Sokrates’in “sınanmamış hayat değersiz hayattı” sözü, her ne kadar, hayatın deneyimi göğüslemesi gerektiğine dikkat çekse de, asıl önemini, örtük olarak dile getirilen, birçok hayatın deneyimi göğüsleyemeden devam ettirildiğini, ettirilebildiğini söylemesinden alır. Deneyim, cesareti gerektirir; değerlilik bu cesaretle ortaya çıkan çabadadır. Aristoteles, ‘İkinci Çözümlemeler’de deneyimi sorun edinir ve şöyle tanımlar: “Anı duyumdur, aynı nesneye ait anının sık sık yinelenmesinden ise deneyim oluşur: bir deneyim sayıca pek çok anıdır. Deneyimden sanat ile bilimin ilkesi çıkar: oluşla ilgiliyse sanatın ilkesi, varlıkla ilgiliyse bilimin ilkesi.” Kavramın modern zamanlardaki kullanımı, tam da Aristoteles’in, “bir deneyim sayıca pek çok anıdır” tanımından farklı bir bağlama işaret etmesinden kaynaklanır. Bu farklı bağlam, biraz, yukarıda “suçlu bilgi fikri” dediğim bağlamı dile getirir.

Dolaysızlık ve kalıcı sonucu

Bu nedenle, Martin Jay’ın ifadesiyle söylersem, “‘deneyim’in Almanca karşılıkları özel bir ilgiyi hak eder”: “Erlebnis” ve “erfahrung”. Bu iki sözcük, Türkçede tek sözcükle, “deneyim” sözcüğüyle karşılansa da iki farklı anlayışı dile getirir. Deneyim kavramı, aslında Alman felsefesinin gündemine aittir. Jay’ın yaptığı ayrıma göre, erlebnis, “daha dolaysız, düşünüm-öncesi ve kişisel bir deneyim çeşidini ifade” ederken, erfahrung, “dışsal, duyusal izlenimlerle ya da bu izlenimler hakkındaki bilişsel hükümlerle ilişkilendirilmektedir.” Erlebnis, “biricik, duyumsal olanı arzular, diğeriyse ebedi aynılık arar. İlki zaman içinde anlamlı tekrarlar doğuramayan tekil olaylardı, diğerinin ise kalıcılığı vardı.” Gadamer’in ayrımını dile getirirsek, “erlebnis, iki şeyi dile getirir. Dolaysızlık ve onun keşfedilen ürünü ve kalıcı sonucu.”

Burada, her ne kadar çevirmenin tercihine bağlı kalsam da, ben, Türkçedeki “yaşantı” kelimesini, erlebnis’e karşılık olarak düşünme eğilimindeyim. “Erlebnis” sözcüğünün, Hans-Georg Gadamer’in, ‘Hakikat ve Yöntem’nin tercümesinde de, “tecrübe” sözcüğüyle karşılandığını da belirtmek gerekir.

Gadamer, erlebnis sözcüğünün, ilk defa Hegel’in mektuplarından birinde sahneye çıktığını söylüyor. Ona göre, kelimeyi kullanmamakla birlikte, “kavramın icat edilmesini provoke eden” Goethe’dir. “Çünkü onun şiiri çok yeni bir anlamda tecrübe ettiği şeyden hareketle anlaşılabilirlik kazanır. Goethe’nin bizatihi kendisi de şiirinin kapsamlı bir itiraf karakteri taşıdığını söylemiştir.” Yani şiirin, epistemik değil, bir oluş deneyiminin dışavurumu olması durumu.

Deneyim kavramı, her ne kadar, estetikle ilgili tartışmalarda, orada da şiir bağlamında ortaya çıkmış bir kavram olsa da, kavramın ve sözcüğün, gerek anlamı ve ortaya çıkışı göstermektedir ki, deneyim, modernliğim ortaya çıkışı sürecindeki yaşantısal dönüşümü konu edinen bütün disiplinlerle alakalı.

Martin Jay’ın ‘Deneyim Şarkıları’ adlı kitabı, deneyim kavramını, modernliğin bütün bağlamlarının merkezinde, epistemolojinin, dinin, siyasetin ve tarihin de merkezinde olan bir kavram olarak ele almakta ve kavramın bu disiplinler içindeki anlamsal gelişimini irdelemektedir. Başka bir deyişle, Jay, “deneyim’”in gerçekte ne olduğuna ilişkin bir açıklama sunmak yerine, birçok farklı gelenek içinden pek çok farklı düşünürün neden tam da böyle bir açıklama sunmak zorunda hissettiğini anlama”ya çalışıyor. Dolayısıyla Jay, bu kitapla, bize, daha önce Türkçeye çevrilmiş olan Hakikat ve Yöntem (Gadamer), Ben ve Sen (Buber), İç Deney (Bataille), Tarih Tasarımı (Collingwood) gibi yapıtların da hangi bağlamda yazılmış olduğuna ilişkin bir okuma stratejisi sunmuş oluyor.

Kitabın dikkati çekici bölümlerinden biri, “Dinsel Deneyimin Cazibesi: Schleiermacher, James, Otto ve Buber” başlıklı olanı. Jay, dinsel deneyim kavramı bakımından şu ayrıma dikkat çekiyor: Tanrı ve yaratısı hakkındaki belli önermelere dayalı iradi imandan, duygu yüklü, algıya dayalı dindar veya sofu davranışı olarak imana, “kutsallık deneyimi” kavramının oluşumuyla geçilmiştir. Bu bölüm, dinin batılı entelektüelin dikkat ve problem alanına girmiş olduğunu göstermekle kalmıyor aynı zamanda, Yahudiliğin Batılı entelektüeller tarafından onanması anlamına da geliyor. Yahudiliğin felsefi önem kazanmasında rol oynayan filozoflardan biri Emmanuel Levinas ise diğeri, kuşkusuz Martin Buber’dir. Buber’e göre, “bir başka insan ile gerçek ilişki yalnızca kısa karşılaşmalarda başarılabilir, bunun dışındaki karşılaşmalarda, öteki ‘deneyim nesnesi’ durumuna düşer.”

Devamını görmek için bkz.











İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *