30 Haziran 2023 Cuma

AYDA'NIN BALIKLARI VE KÂĞITTAN GEMİSİ - "Ayda's Fishes and Paper Ship" - Özlem Aytek'ten Özgün Kısa Öykü

Nehrin kenarında oturuyordu Ayda… Günbatımını izlerken hafızasından silmeye çalıştıklarından geriye kalanlar gözünde canlanıyor, içine işliyordu. Ay bu gece, çok özel bir konum alacaktı gökyüzünde. Bu sadece birkaç dakika sürecek bir mucize anıydı ve yüz yılda bir gerçekleşirdi. Henüz keşfedilmemiş, ana haber bülteninde yayınlanmamış bir bilgiydi bu. Şu koskoca Dünya’da bilenlerin sayısı bir düzineyi geçmezdi ve Ayda bunlardan biri olduğu için kendisini şanslı hissediyordu. Zamanında yetişebilmek için şafak sökerken uyanmış, yola koyulmuştu.
Balıklar, Ayda’nın gelişini fark ettiklerinde coşkuyla kaynaştılar. Bu, akıp giden dalgalı suyun fokurdayarak kaynıyormuş gibi görünmesine neden olmuştu, bir anlığına. Nehir, bu anlık fokurdamalardan hiç hoşlanmıyordu zira rüzgârla uyumlu ritminin değişmesine, bir an için bile olsa tahammül edemezdi. Balık hafızası işte… Coşku da bir an içindi sadece, hemen ardından neye sevindiklerini unutup sakinleştiler ve yeni besin kaynakları bulabilmek umuduyla araştırmalarına devam ettiler. Aralarından üç tanesi kuyruklarını sallayarak yaklaştı Ayda’nın oturduğu kıyıya. Mavi olanı isteksiz gibi görünmeye çalışarak sordu: - Vazgeçtiğini düşünmüştüm. Burada ne yapıyorsun? - Ay ışığını, doğru zamanı ve mucizeyi bekliyorum, diye cevap verdi Ayda kısaca. Çevresinde olan biteni umursuyor gibi görünmüyordu ve sohbet etmek için oldukça isteksiz olduğu açıkça belliydi. - Uzun zaman oldu, bunu yapmalısın artık, diye fısıldadı turuncu balık. Sessizliğini sürdürdü Ayda. “Zorlamayın.” dercesine baktı kara balık, gövdesinden daha büyük olan gözlerini belerterek. Birlikte beklemeye başladılar ve hiç kimse konuşmadı. Gözlerini kapattı Ayda. - Herkesin sırları vardır, diye mırıldandı. Balıklar onu işitiyor ama bu sözlerin sadece içsel bir söyleşiden ibaret olduğunu biliyorlardı. Suya dalıp çıkarak sessizce beklemeye devam ettiler. - Olan biten hiçbir şeyin kaderle bir ilgisi yok. Yaşananlar tercihlerimin sonuçlarıydı, dedi bu kez Ayda. Hava sonunda kararmaya ve ay gökyüzünde yükselmeye başlamıştı. Ayda gözünü sabit bir noktaya dikmişti ve gözbebeklerinin hızlı hareketleri balıkların dikkatini çekmişti. - Düşünüyor, dedi mavi olanı. - Bir karar vermek üzere, diye ekledi turuncu. - Bunu yapmak için çok bekledi, derken gözlerini Ayda’ya doğru devirdi kara balık.
“Bu geçeceğim en önemli sınav ve vereceğim en önemli karar.” diye fısıldadı Ayda. Sonra nehre baktı ve yüreğindeki çırpınışı daha da derinden hissetti. Bu nehrin kıyısına o kadar çok gelmiş, o kadar uzun zamanlar boyunca beklemişti ki… Dalgalarının, kıpırdanışlarının taşıdığı anlamı öğrenebilmek, rolünü keşfedebilmek için can atmış, bunu başaramayınca her birine anlamlar yüklemişti kendince. Boşuna olduğunu bilse de yapmıştı işte… Çekici ve sonsuz gibi görünen akışına kapılmak ve onun bir parçası olmak istemişti sadece. Sığ sularında beceriksizce yürüdüğünde, giysilerinden kurtulup özgürce yüzmek istediğinde, sert akıntısıyla fırlatıp dışına atmıştı onu, her seferinde. İçinde yüzen bir balık bile olamamıştı Ayda… Oysa sularına karışmak, her hücresiyle nehri hissetmek ve uyum içinde, onunla birlikte akıp gitmekten başka bir şey istememişti… Fakat gerçek, bu kadarla sınırlı değildi ki öyle olsaydı Ayda bu denli sarsılmayacaktı. Ne zaman kıyısından uzaklaşmaya çalışsa bu kez nehir bunu fark etmiş, dalgalarından yükselen tatlı sesinin muhteşem ezgisiyle Ayda’ya geri dönmesi için şarkılar söylemişti. Bu çekici ezgiye hiçbir zaman direnememiş ve her seferinde nehre geri dönmüştü Ayda. Ay, gökyüzündeki eşsiz konumunu almak üzereydi. - Vakit geldi, dedi Ayda. Nehrin suları birden karardı, köpürdü ve içine bir kum tanesini dahi kabul etmeyeceğini kanıtlamaya çalışırcasına dalgalandı. Bu hâliyle korkunç, öfkeli ve tehlikeli görünüyordu.
- İyi açıklayamadım galiba, dedi nehre. Giden benim… Nehrin suları birden çalkalanıp bulanmaya başladıysa da ne Ayda ne balıklar ne de bir başkası bunu umursayacak durumda değildi. Çünkü Ay, sonunda o muhteşem, mucizevi konumunu almıştı gökyüzünde. Yarattığı etki öyle çarpıcıydı ki doğa olabildiğince sakin kalarak bu inanılmaz anın tadını çıkarıyordu. Nehir de etkilenmişti bu durumdan, neler olduğunu anlayabilmek için sakinleşti birden. Şimdi suları dalgasız, sakince akıp gidiyordu. Bu bir mucize anıydı ve üç sevimli balık buna tanık olmak için sabırsızlanıyor, Ayda için seviniyorlardı. Başını gökyüzüne kaldırdı ve: “Kararımı verdim.” dedi Ayda yüksek sesle. Ardından, “Çok zor oldu öyle ki bu kadarını ben bile beklemiyordum.” diye ekledi sadece kendisinin işitebileceği şekilde fısıldayarak. Sonra hemen sustu ve bekledi ki bu mucize zamanında iç sesi her şeyi hallediyordu, konuşmasına gerek yoktu hem zaten karşısında konuşabileceği kimse de yoktu. Ay, beklediği mesajı almıştı. Ayda, kendisini bekleyen mucizeyi bir an önce görmek için ölesiye meraklanıyor, karnının içinde giderek artan krampları durduramıyordu. Sonunda mucizeyi gördüğünde öylesine sevindi, gözleri öylesine sevinçle parladı ki bu parıltılar nehrin sakin sularında, tuhaf yansımalara sebep oldu. Kâğıttan bir gemi, nehrin sakin sularında kendisinin bulunduğu kıyıya doğru süzülürken duyduğu sevincin yanında içinin büyük bir kederle burkulduğunu da hissetti Ayda. Mucizesi geliyordu. Gemiye, kesinlikle almış olduğu yeni kararın tedirginliğiyle binerken hissettiği en gerçek duygu güvende olduğuydu. Geminin, kâğıttan olsa da yükünü taşıyabilecek, hedeflediği limana varabilecek güce ve sorumluluğa sahip olduğu kesindi.
Nehir ise bambaşka bir boyuttaydı ki bu da bir geminin nasıl olup da suları üzerinde izinsiz yüzdüğüydü… Onun icabına bakmak için ne ölçüde dalgalanması gerektiğini hesaplıyordu. Sonra buna gerek bile duymadı çünkü sadece kâğıttandı ve bilimsel gerçeklere göre bir süre yüzdükten sonra kendiliğinden eriyip, suyun dibini boylayacaktı. Bu hâliyle bir yolcuyu uzun süre taşıması da zaten imkânsızdı. Nehir, bunları düşündükten sonra bu mucize hikayesinin ve Ayda’nın işlerinin tam bir saçmalık ve zaman kaybı olduğunu düşünerek bambaşka bir noktaya odaklandı. Kâğıttan gemi, su akışının tam tersine doğru yol alırken Ayda başını sudan çıkaran üç balığa el sallayarak veda etti. Balıklar onu bir daha göremeyeceklerini biliyorlardı ve olanların farkındaydılar, nehrin aksine. Nehir, kendisiyle o kadar meşguldü ki Ayda’nın bir süredir kendisine veda etmeye çalıştığını ve bunu eline yüzüne bulaştırdığını haftalar sonra anlayabilecekti, büyük olasılıkla. Kâğıttan gemi, akışın ters yönünde ilerleyerek nehri besleyen bir su yoluna çevirdi rotasını ve yüzmeye devam etti. Yol zorluydu çünkü kâğıt gemi, bir eğimden aşağı akan bu su yolunda akışın ters yönüne doğru yüzmeye devam ettiği için adeta tırmanışa geçmişlerdi. Sonunda kollara dağılmış akan suyun kaynağına vardıklarında kendilerini bir girdabın içinde buldular. Kâğıttan gemi yolcusuyla birlikte girdaba kapıldı; döndü, döndü, döndü ve kendisi de yolcusu da bu eylemden dolayı oldukça sarsıldı. Ardından, başka nehri besleyen bir su kanalında, bu kez suyun akış yönünde kolaylıkla, uzun zaman boyunca yüzerek yol aldı. Sonunda, bir derenin sularına karıştılar ve içindeki şaşkın yolcuyu burada indirdi. Bunu gücünün son kırıntısıyla başarmıştı ve yolcusu indikten hemen sonra suda eridi, derenin sığ sularına karışarak gözden kayboldu. Daha fazla yol alacak veya başka bir yolcuyu taşıyacak durumda olmadığını kesindi. Mucize gerçekleşmiş, görev tamamlanmıştı. Ay, yaptığı işten hoşnuttu ve yüz yılda bir geldiği konumdan ayrılmadan önce en parlak ışığıyla Ayda’nın üzerinde parladı. Ayda, kıyısında durduğu dereye sevgiyle bakarken bir ateş böceği gibi parlıyordu. Dere, nehir gibi derin, gizemli ve görkemli değildi. Sığ sularının dibi görünüyordu. Fakat bunlardan daha güzel olanı şeffaf, duru, sakin, bilge ve güven vericiydi. Ayda dere tabanına boylu boyunca uzandı ve bütünüyle suyun altında kaldı. Nefesi yettiğince dayandı ve bu kısacık anda bile dereyle arasındaki muhteşem uyumu tüm benliğinde hissetti. Ay, yukarıdan hoşnutluk içinde izliyordu mucizesini. Yaralar sarılmış, umutlar tazelenmişti… Nehrin kıyısına sık sık gelenler olsa da bunlardan pek azı nehirle ilgileniyor, onu umursuyordu. Şöyle bir bakıp karanlık, derin ve dalgalı sularının ne kadar tehlikeli olabileceğini düşünüyor, onun sularında bulunmak ya da ona aşık olmak gibi bir düşünceyi akıllarından bile geçirmiyorlardı. Daha çok sularına oltalar, ağlar atarak, kıyısında piknik yaparak, ürünlerinden, serinliğinden, enerjisinden faydalanmaya çalışıyor, onu doğadaki çeşitliliğin bir parçası olarak görüyorlardı. Birbirlerine sık sık nehrin akıntısına kapılanların ne şekilde boğulup can verdiği, taştığı zaman ne büyük yıkımlara sebep olduğunu anlatıyorlardı. Nehir bütünüyle azgın bir duruma geldiğinde içine düşenlerin ve mucizevi bir şekilde hayatta kalanların hikâyeleri ise efsanelere dönüşmüştü nesilden nesile aktarılan… Nehir, kendisini özel hissetmesine neden olan şeyin Ayda’nın aşkı olduğunu geç de olsa anladı ve o andan itibaren çektiği acı hiçbir şeyle kıyaslanamayacak kadar büyük oldu. Ayda için şarkılar söyledi durmaksızın bin bir umutla… Fakat o, şarkısını duymuyor muydu? Gelmemişti hiçbir seferinde… Sonra onu son gördüğü anı anımsamaya çalıştı, defalarca yaptı bunu… Hatırlamadı… Yine de şarkı söylemekten vazgeçmedi onun duyup da geri dönmesini umut ederek. Onu son gördüğü anı hatırlamayı, zamanı geriye döndürmeyi öylesine istiyordu ki… Eğer onu bir daha göremeyeceğini bilse farklı davranır, en azından hafızasına kazırdı onu…
Ayda, dere ile öylesine uyum içindeydi ki gündüzleri balığa dönüşüyor, derede yüzüyordu… Geceleri ise tam tersi oluyordu… Dere vücut buluyor, kıyısındaki kulübelerinde Ayda’yla yemek yiyor, müzik dinliyor ve uyuyordu. Bu huzur ve mutluluk tablosu içinde Ayda’nın nehre hissettiği büyük aşk yoktu belki ama ad veremediği, tanımlayamadığı pek çok başka şey vardı. Dere; sadakâte, saygıya ve sevgiye değerdi. Rüzgâr, Ayda’nın kulaklarına sık sık nehrin şarkısını, getiriyordu. Ayda, gözlerini kapatıp yüreğinde çağlayan o muhşetem ezgiyi dinliyor, çağrıyı duyuyor ve nehri hatırlamaktan öte bir şey yapmıyordu. Özlem Aytek

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *