31 Temmuz 2019 Çarşamba

KISA ÖYKÜ OKU - Özgürlük, Rüzgâr ve Serçe Tüyü - Özlem AYTEK




YAZAR Köşesi
KISA ÖYKÜ-
Yazan: Özlem AYTEK                     




ÖZGÜRLÜK, RÜZGAR VE SERÇE TÜYÜ 




Kadın burnunu mendiliyle sert bir şekilde sildi.
“Ağlamıyorum. Grip olmuşum.”
“Ağlama zaten. Bundan hoşlanmıyorum.”
Kadının sessizliği ve tepkisizliği adamın işini zorlaştırıyordu. Onun ağzından henüz çıkmamış kelimelerin ağırlığının altında ne yapacağını şaşırmıştı. Oysa uzun ve dehşetli bir kavgaya dönüşecek sıkı bir tartışma için hazırlanmıştı haftalardır. Şimdiyse ne diyeceğini şaşırmış bir halde kesik kesik soluyordu. Hiçbir şey söyleyemedi. Karşısındaki herhangi bir şeyi merak etmemiş ve sormamıştı. Durup dururken açıklamak anlamsız olacaktı.
“İyi, ben gidiyorum.”
“Git.”
Kadın ona bakmıyordu. Pencereden içeri neşeli bir şekilde giren serçe tüyüne odaklanmıştı. Paytak bir ördek gibi kırıtıyordu kabarık, küçük, mavi kuş tüyü. Hafif rüzgârın eşliğinde bir sağa bir sola yalpalayarak uçuşuyordu. Odanın ortasına geldiğinde rüzgârın etkisini yitirişiyle kendisini sehpanın üzerine bırakıverdi.
Adam, kadına birkaç kez kararsız bir şekilde baktıktan sonra sanki söylemek için sabaha kadar uyumayarak zihninde canlandırdığı ve sonunda ancak güneş doğarken özetleyip ezberleyebildiği replikleri; kurumuş, bayat, kocaman ekmek parçalarını susuz bir şekilde yutmaya çalışıyormuşçasına üst üste yutkundu. Bu kadarına hazırlıksızdı. Bir felaket sahnesi beklentisi içindeydi oysa… Camları titretecek çığlıkları, haykırışları, duvarlara fırlatılacak kadehleri, tabakları hayal etmişti. Kararsızlık içinde bir iki saniye durduktan sonra daha fazla uzatmanın bir anlamı olmadığını fark etti. İçerideki sessizliğin kasveti ve ağırlığı dayanılacak türden değildi. Kapıyı yavaşça kapatıp sokağa çıktı. Tam da bu anda derin bir nefes alacağını ve rahatlayacağını hayal etmişti. Bu da düşündüğü gibi olmadı. Yapamadı. Yeni bir başlangıcın esenliğini duyumsamak için kendini zorladı. Sonunda özgür olduğunu düşünerek sevinmek için bir hamle daha yaptı. Hiçbir şeyi açıkça konuşamamıştı ama gerek var mıydı ki koskoca insanlardı, her şey apaçık ortadaydı işte. Anlayan anlamıştı.
“Beklediğimden kolay oldu.” Diye düşünürken tuhaf ve hoşuna gitmeyen bir duygu bürüdü tüm benliğini.
Kadın, kapının sessizce kapanmasının ardından ayağa kalktı. Gözü masaya konan serçe tüyüne adeta kilitlenmişti. Yaklaşıp onu aldı ve saklamak için her zamankinden farklı, güzel bir yer aramaya başladı. En sonunda ucuna yapıştırıcı sürüp müzik kutusunu saran kadifenin kenarına sabitledi. Yani her zamanki yere... Sonra kutunun kapağını açtı. Balerin büyüleyici bir ezgi eşliğinde dansını yaparken küçük tüy de hemen yanı başında, iliştiği yerde, bu kez balerinin dönüşü sırasında yarattığı minik rüzgârın etkisiyle titreşiyor, sanki o da kendi muhteşem dansını sergiliyordu.
“Ne uyum ama!” dedi kadın hayranlıkla. Sonra dönüp artık yalnız başına kalmış olduğu odanın her köşesini süzdü. Her biri kendi tarzına özgü olan eşyaları özenle seçmişti.
Bu eşyalar, seçilip eve geldikleri dönemde kadının o günlerdeki yaşamına ait tüm kesitleri ve anıları hafızasında tutan birer zaman makinesi gibiydiler ve kadını sık sık zamanda yolculuğa çıkarıyorlardı. Kadın eşyalarına gülümseyerek baktı. Onları sevdiği için seçmişti ve geçmişi hatırlatmalarını bir suç olarak görmeyecek, onları asla gözden çıkarmak istemeyecekti. Tıpkı sevdiği tüm diğer şeyler gibi onları da koruyacaktı… Yaşamış olduğu her günü sevdiğini ve unutmak istemediğini düşündü. Evet… Geçmişini, bugünü ve yarınını seviyordu. Kendisine dair olan her şeyi seviyordu. Umudu sonsuzdu. Umut ve sevgi kadın için değerli bir duyguydu.
Müzik durmuştu. Balerin ve tüy öylece yan yana duruyorlardı şimdi. Kadın kutunun kapağını kaparken balerini gözleriyle selamladı. Şimdi tüy, kutunun kenarındaki köşesinde dimdik ayakta duruyor, kapağın açılacağı ve balerini yeniden göreceği anı bekliyordu. Kadın onu da selamladı.
“Onu sık sık göreceksin! Endişelenme.”
Kadın mutfağa giderek bir kahve pişirdi ve sigara paketinden bir tane alarak yaktı. Dumanını pencereye doğru üflerken kahvesini yudumladı. Şahane bir andı… Kan dolaşımının hızlandığını, kalbinin kanatlandığını ve verdiği her nefesle birlikte ağzından başka bir şeylerin de uçup gittiğini hissetti. Karanlık ve ağır; is gibi, kapkara ve yapış yapış bir madde verdiği her nefesle birlikte ağzından dışarı boşalıyordu. Sanki içindeki ağırlığı kusuyordu kadın ve bu isteği dışında oluyordu. Verdiği her nefesle birlikte rahatladığını hissediyordu. Bu sırada cep telefonu çalmaya başladı. Uzanıp baktı ve ekranda en sevdiği ismi gördü: Nihal…
Telefonu açtı.
“Bitti.” Dedi.
Karşısındakinin sesi heyecanlıydı ve serçe gibi cıvıldıyordu. Kadın onu dikkatle ve gülümseyerek dinledikten sonra bu kez:
“Gitti.” Dedi.
Telefonu kapattığında iki taraf da hâlinden hoşnuttu. Nihal bunun gerçekleşmesini kadından çok istiyor, adamı en sevdiği arkadaşının hayatında kara bir bulut gibi görüyordu. Tüm mutlulukları gölgeleyen, arkadaşını üzen ve hiçbir şekilde değer görmeye lâyık olmayan kara, sefil, karanlık bir bulut… Üstelik onu defalarca farklı farklı kadınlarla görmüş, aynı iş yerinde çalıştığı için onun tüm sadakatsizliğine tanık olmuştu. Bu sessiz tanıklığın ağırlığı her geçen gün artarken yolların ayrıldığı bugün, bir bayram günü tadındaydı Nihal için.
Kadın kararlıydı. Evini ve sahip olduğu hiçbir eşyayı değiştirmeyecekti. Gidenle ilgili anıları, ağzından kustuğu o balçık gibi isle beraber uçup gitmişti sanki. Daha sevecen gözlerle baktı eşyalarına. Akşam ne pişireceğini düşünmeye başladı ve Whatsupp’tan Nihal’e bir mesaj attı:
“Akşam yemeği için seni bekliyorum. Bir şişe şarap alıp gel. Kutlayalım.”
“Uçarak geleceğim. Semih de gelir.”
“Anlaştık.”
Her şey tamamdı. Sofra kurulmuş, yemekler yenmiş, sıkı dostlar ellerini havaya kaldırarak kadehlerini sevinçle tokuşturmuşlardı. Kısık sesle dinledikleri Yunan ezgileri bu muhteşem anı taçlandırmıştı.
Dışarısı soğuktu. Adam siyah paltosunun tüm düğmelerini boğazına kadar iliklemişti. Atkısını boynuna üç kez doladıktan sonra cebinden çıkardığı yün bereyi de başına geçirdi. En gözde sevgilisinin apartmanının önündeydi. Kadın hayal kırıklığı içinde pencereden onun gidişini izlerken adam düşünüyor, yeni elde ettiği bu sınırsız özgürlüğü çırılçıplak kalmakla özdeşleştiriyordu. Çok özgürdü... Çok... Bundan daha özgür olmak imkansız gibi göründü gözüne... Tuhaf bir şekilde bu yeni hâlini tuzsuz yemeğe benzetti. Ya da daha tuhafı yemeği olmayan baharatlara... Evet, evet tam da bu cümle karşılıyordu duygularını. Ortada bir tabak var ve her türlü lezzetli ve kokulu baharatlarla, tatlandırıcılarla bezenmiş. Fakat tabakta yemek yok. Baharat neyi lezzetlendirecek? Her zaman yanında olmak için bir fırsat aradığı sevgilisinin tüm çekiciliğini yok eden yeni kavuştuğu özgürlüğü müydü? Flört ettiği herkesi istediği an arayabilirdi… Fakat isteksizdi. Bunu yapmak istemedi. Özgür olmanın düşündüğünden çok daha farklı bir anlamı ve sorumluluğu olduğunu fark etti. Özgürlüğü taşımak, özgürlüğün saygınlığına layık olmak ve özgürken mutlu olmak zor işti. Çünkü özgürlükle; yalnızlık, özgürlükle pervasızlık ve çirkinlik ve özgürlükle kişinin kendisine ördüğü duvarlar arasında çok ince bir çizgi vardı. Özgürlükle, kendine olan saygını korumanın arasındaki çizgiyse saç telinden daha inceydi. Farkındalığının kapıları ardına kadar açılmıştı. Burnunda tüten tek şey kullanmaya alışkın olduğu kahve makinesi, fincanı, tv izlediği kanepesi...
Yeterince yürüdüğünde cebinden anahtarını çıkardı. Her zaman satın almanın hayalini kurduğu, yepyeni ve kullanmaya hiç alışkın olmadığı eşyalarla dolu olan yeni evine girdi. Yeni ev, yeni yaşam ve hayalini kurduğu her şeye sahipti ama tuhaf bir şekilde gözünü sabaha kadar ayıramadı cep telefonunun ekranından. Kadını aramakla aramamak arasında milyonlarca kez gidip geldi düşünceleri. Sabah, gözlerini kamaştıran güneş ışıklarıyla açtı gözlerini. Pencereden içeri hafif rüzgâr eşliğinde süzülerek giren martı tüyüne baktı. Uzanıp onu yakaladı. Güzel, hafif ve rahatlatıcıydı. Doğaldı ve yanında duracağı her şeyle muhteşem bir uyumu yakalayacağı kesindi. Adam kalktı. Sabah sersemliğiyle gözleri konsolun üzerinde duran müzik kutusunu aradı. Buldukları kuş tüylerini hep o kutuya yapıştırırlardı kadınla birlikte ta ki tüy iliştiği kadifenin üzerinde yok olup gidene kadar. Her şey gibi müzik kutusu da eski evinde kalmıştı. Balerinin dansını ve ona eşlik eden müziği düşünürken kalbinin ta derinliklerinden gelen o duyguyu bir kez daha duyumsadı. Acıtıyor muydu? Sevmedi bu duyguyu. Hayatındaki her şey yepyeniydi, evi, işi, eşyaları ve tüm diğer her şey. Eski yaşama dair küçük bir obje bile yoktu elinde. Bu kadar yeninin arasındayken nasıl olup da eskinin içinden çıkamadığını, çırpındığını fark etti bir anda. İşte, farkındalığın kapısı bir kez aralanmayagörsün insanı böyle yerden yere vururdu. Adam düşündü: “Acaba üzgün müyüm?”
Kadınsa eskiden beri yaşadığı bu evde, eski eşyalarının arasında eskiden beri yapmakta olduğu gibi işe gitmek üzere uyandı. Bu kadar eskinin arasındayken nasıl olup da yepyeni bir yaşama başladığını, aldığı her nefesin kendisini yeni başlangıçlara hazırladığını ve gelecekte yaşamının muhteşem bir hâl alacağını hissetti. Sanki bugünden öncesini hiç yaşamamıştı. Yenilenmişti. Otobüsü yakalamak için sokakta hızla yürürken hafifçe esen rüzgâr saçlarını neşeyle sağa sola savuruyordu. Tıpkı serçe tüyünün pencereden içeri süzülürken yaptığı gibi. Kadın cebinden lastiğini çıkarıp onları ensesinde toplamaya çalışırken uçuşmakta olan saçlarını bir araya getirmekte güçlük çekiyordu. Neşeli bir oyun gibiydi. O belli bir kısmı her yakaladığında rüzgâr diğer tutamı elinden alıyor ve yeniden uçuruyordu. Sonunda başardığında kendi kendine gülümsedi. “Eğer bu bir oyunsa rüzgâr ben oynamaya hazırım.” Dedi neşeyle.


                                                                                                                                                Özlem AYTEK                 
-->

2 yorum:

  1. Merhaba,nasılsınız ? Blogunuzu yeni keşfettim ve hemen takibe aldım.Sizi de beklerim,sağlıcakla kalın.

    https://dizifilmkitaptavsiye.blogspot.com/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlgilendiğiniz ve takip için teşekkür ederim. Esenlikler dilerim. Bloğunuzu inceleyip takip edeceğim.

      Sil

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *