28 Ekim 2016 Cuma

KİTAP ÖNERİ - OKUNMAYA DEĞER 11 KİTAP

KİTAP ÖNERİ
OKUNMAYA DEĞER 11 KİTAP

İşte, bir solukta okuyacağınız kitaplar...


1. TANRININ UNUTULAN ÇOCUKLARI - Craig SILVEY

2. ALTI ŞAPKALI DÜŞÜNME TEKNİĞİ - Edward de BONO

3. KALBİMDEKİ GİZLİ KATİL - Peter SWANSON

4. KOZMOS - Carl SAGAN 

5. DELİ - Halil CİBRAN

6. ALTI AYAKKABILI UYGULAMA TEKNİĞİ - Edward de BONO

7. ŞEHİR ÖLÜSÜ - Charlaine HARRIS

8. GÜNDÜZ ÖLÜSÜ - Charlaine HARRIS

9. BELKİ BAŞKA BİR RÜYADA - Gizem KODAK

10. KİMLİK - Kasım TAŞDAN

11. YER DENİZ ÖYKÜLERİ (6 kitap)- Ursula K. Le GUIN



Zaman Yolculuğu

Bir zaman yolculuğu yapabilsem, verdiğim değeri, ayırdığım zamanı geri alırdım nicelerinden. Hayatla bir pazarlık denilecekse buna, benimki de bu kadarcık işte. Ne para ne pul.. Zamandan ve emekten değerlisi yok. Sanki hayatın tezatla ilişkisi, gerçekle çelişkisi gibi... En zor anlarda en beklenmedik kişiler ve çözümler umut olur yağar yüreklere. Seçici olmak ev alırken değil dost seçerken çok önemli... Çimento ve tuğlayla kıyas bile edilemez değeri.

KİTAP ÖNERİ - Hiç Aklıma Gelmezdi - İkinci Adam Yayınları

HİÇ AKLIMA GELMEZDİ
Cenis


Batan güneşin kızıllığına boğulmuş Knidos. Harabelerin tepesinde oturmuş, dalgalara vuran ışık oyunlarını seyrediyoruz.

"Barkın, hani gördüğün rüya... O zaman da bu kayanın üzerinde oturmuş olabilir miyiz?"

"Olabilir... Burada, orada, her yerde… Unuttun mu biz burada yaşıyorduk. Seninle öyle çok farklı zamanlarda, farklı yaşamlarda birlikte olduk ki..." demiştin.

Ben artık başka yaşamlarda seninle birlikte olmak istemiyorum.
(Tanıtım Bülteninden)

8 Temmuz 2016 Cuma

Çocuk ve Hobiler

Hobiler yeni bir şeyler öğrenmek için harika bir yoldur. İyi bir hobi ile, çocuklarınız sağlıklı ve dinamik bir kişilik kazanabilir.

Çocuk ve hobiler



Hobilerini keşfetmek ve ilgilenmek çocuk gelişimini olumlu anlamda destekler. Hobiler eğlencedir ve çocukların yeteneklerinin gelişiminde yararlı olabilir. Bazıları resim çizmekten bazıları hikaye yazmaktan ya da okumaktan hoşlanabilir. Bazı çocuklar spora ilgi duyar. Sonuç olarak her çocuğun hobileri vardır, anne ve babalar bunu algıladıktan sonra çocuğu ilgi duyduğu ve yetenekli olduğu alanlara yönlendirmelidir. Çocuğun ilgi duyduğu konu hakkında temel bilgileri almasına yardımcı olmalıdır. Çocuk, bu temel bilgileri aldıktan sonra kendini bu konuda kolayca geliştirecek, yeteneğini ortaya koyabildiği için mutlu olacaktır. Bu, özgüvenini artıracak, kişisel gelişiminde önemli bir adım atmasını sağlayacaktır. Yeterince desteklendiğinde kısa zaman içinde bir sonraki adıma geçebilecek, ilerleyecektir.
Hobiler çok eğlenceli ve heyecan verici, motive ve teşvik edici olabilir. Çocuklarda hobiler yaşamın temel yapı taşlarını oluşturur. Çocuğunuzun yeteneğini geliştirmeye yardımcı olmak çocuğa çok sayıda avantaj sağlayabilir. Bu faydalar, fiziksel veya ruhsal olabilir:
• Eleştirel düşünme ve bilişsel becerilerinin gelişimi.
• Hayal gücü ve tahmin yeteneğinin gelişimi.
• Yaratıcılığının gelişimi.
Hobileri çocuğunuzun hayattan zevk alması için bir araç olarak kullanın.
Çocukların hobilerinin gelişimi ve yeni hobiler edinmeleri için bazı temel ipuçları:
• Bazı çocukların birçok hobisi vardır. Bazılarının da yalnızca bir hobisi. Henüz hobilerini keşfedememiş olanlar da vardır -ki bu durumda ona yardımcı olmak aile büyüklerine düşer.- Her çocuğun hobisi ve duyduğu ilginin ölçüsü kendisine özgüdür.
• Çocuğunuzun ilgi düzeyini keşfedin ve bu oranda yardımcı olduğunuza emin olun. Diyelim ki çocuğunuz yemek pişirmeyi seviyor. Bu durumda yemek yaparken onu mutfağa çağırıp yardım etmesini isteyebilir ve bu sırada ona yemek pişirme tekniklerinin temellerini öğretmeye başlayabilirsiniz. Ya da resim yapmayı seven çocuğunuzu resim kursuna yazdırabilir ve evde de onun hobisini destekleyici etkinlikler hazırlayabilirsiniz. Bu konuda ne kadar ciddi olduğunuzu ona hissettirebilir, onun başarılarını takdir edebilirsiniz.
• Çocuğunuzdan kendi ilgi alanı içinde farklı, ilginç bir şey yapmasını isteyebilirsiniz. Bunu yaparken ona destek olabilirsiniz. Örneğin pul koleksiyonu yapan bir çocuğa farklı pullar bulmasında, albümlerini düzenlemesinde ve koleksiyonunu genişletmesinde ona yardımcı olmak gibi. Müzik aleti çalan bir çocuğun arkadaşının doğum günü için sürpriz bir şarkı hazırlaması ve bunu orada söylemesi gibi. Bunun için hazırlanırken ona ciddiyetle destek olmak son derece olumlu sonuçlar verir.
Bazen çocuk ilgisini çok çabuk kaybeder, sıkılır ve çaba harcamadan sonuca ulaşmak ister. Çocuğun hobileriyle ilgili etkinliklerini tamamlamasında ona yardımcı olun ve onu teşvik edin. Bu konuda başlanmış bir işin bitirilmesi konusunun önemini ona hissettirin.
Çocuğunuza hobilerini geliştirmesi konusunda da teşvik edici ve destekleyici olun. Biraz para harcamanız gerekse de bütçeniz elverdiğince bu harcamalardan kaçınmayın. Bazı hobiler çok masraflı olabilir ama bütçe sınırları içinde desteklemeye çalışın.
Hobiler yeni bir şeyler öğrenmek için harika bir yoldur. İyi bir hobi ile, çocuklarınız sağlıklı ve dinamik bir kişilik kazanabilir.

6 Temmuz 2016 Çarşamba

KİTAP ÖNERİ - BELKİ BAŞKA BİR RÜYADA - Gizem KODAK

BELKİ BAŞKA BİR RÜYADA 

Gizem KODAK  

KORAL Yayınları

BELKI BAŞKA BIR RÜYADA 

Ödüllü yazar Gizem KODAK'tan yepyeni bir roman...
Bir solukta okuyacaksınız.
İyi okumalar dilerim.


Hangi zaman diliminde uyandığınızdan emin misiniz? Ya çevrenizdeki kişiler, hepsi gerçek mi?



Gece karanlığında gıcırtıyla aralanan bir kapı... ve çıktığı zaman yolculuğunda geçmişe meydan okuyan bir sır... 



Bir lodos esintisine binip kalemime dolan ve her satırında bana adanın hiç bilmediğim dünyalarını açan mimoza kokusuna sonsuz teşekkürlerimle.
Gizem KODAK




Sipariş tel: 0212 647 25 25 
Yayınevi: KORAL Yayınları
Sayfa sayısı: 160











"Karanlığın içinde bir hışırtı duyuyordum. Sanki birileri çam pürleri üzerinde yürüyor, belli belirsiz bir mırıltı ince bir rüzgârla kulağıma doluyordu? Uykuya bu kadar zor dalmışken gözlerimi aralamak tam bir işkence gibiydi. Işığı bir defa açarsam bir daha uyuyamayacağımı adım gibi biliyordum. Ancak uykumun arasında duyduğum sandalye gıcırtısı ile yeniden irkiliverdim. Ses bu defa çok yakından gelmişti, gözlerimi aralayarak doğrulmaya çalıştım. Lakin ışığa uzandığım sırada pencere kenarında duran sallanan koltuğumda birinin oturduğunu fark ettim. Karanlık odamın içinde bir gölge gibi öylece oturuyor, sallanan koltuğumun üzerinde ağır ağır sallanıyordu…
Uyandığımı anlamıştı ve ben ışığa uzanamadan karanlığın içinde çakmağını yakarak etrafı aydınlattı. Gözlerim fal taşı gibi açık ona bakıyordum. Çakmaktan yayılan incecik sarı ışık solgun yüzünü aydınlatırken gülümseyerek sigarasını yaktı.
Işık sönmüştü…"

5 Temmuz 2016 Salı

Çocukların Tatilde Kaliteli Zaman Geçirmesi için 57 iyi FİKİR

Çocuk Kitabı Yazarı Özlem Aytek'ten

Çocukların tatilde kaliteli 

zaman geçirmesi için 

57 iyi fikir...


Okul tatilinin başlaması ile birlikte çocuğun ve ailelerinin rutini değişir ve bu yeni sürece uyum da genellikle üç gün kadar sürer.
Çocuklar evde zaman geçirecekleri için sevinçlidirler. Artık daha çok uyuyabilecek, yataklarında tembellik edebilecek, oyun oynayabileceklerdir.
Sevinç ne kadar büyük olursa olsun bu durumdan da çok çabuk sıkılacak olan çocuklarımızı yararlı ve eğlenceli etkinliklere yöneltmek ve kazanımlarını artırmak görevi de ailelerine düşer. Bu konuda size yararlı olabileceğini düşündüğüm etkinlikler, çocuklara hitaben aşağıda listelenmiştir.
Sevgili çocuklar şimdiden iyi tatiller. İşte tatilde sizin için eğlenceli olacak bazı etkinlikler.
1. Bir karınca çiftliği kur.
2. Nefis kekler pişir.
3. Masanın altında, birlikte, küçük bir oyun evi yap.
4. Oynamak için arkadaşlarınızı davet et.
5. Ev yapımı pizza pişir.
6. Müzik dinleyin ve dans et.
7. Kendiniz için evdeki materyallerle bir kostüm hazırla. Tema günleri organize ederek arkadaşlarınızla kostümlerinizi giyip müthiş bir gün yaşa. Birer kelebek, prenses, korsan, peri, dinozor ve bunun gibi kahramanları canlandırın. Kostümlerinizi hazırlarken yalnızca hayal gücünüzü kullanın.
8. Eski tişörtlerini kesip minder yüzleri, bebek elbiseleri, sehpa örtüleri vb. dikerek değerlendir.
9. Dondurma yap.
10. Evdeki en sevdiğiniz eşyaları bir araya getirerek muhteşem fotoğraflar çekin ve bahçenizde arkadaşlarınızı davet edeceğiniz minik bir fotoğraf sergisi aç. Aynı sergiyi resim, heykelcik vb. da yapabilirsin. Arkadaşlarınız ve diğer davet edeceklerinize vermek için davetiye hazırlamayı da unutma.
11. Bir nota kitabı satın al ve müzik aleti çal.
12. Resim yap ve boya.
13. Günlük yaz.
14. Odanı yeniden düzenle.
15. Meyve kebabı yap.
16. Bir mektup yaz.
17. Varsa bahçede ulu bir ağacın tehlikeli olmayan bir dalına bir kuş yuvası yap.
18. Rüzgar gülleri yaparak bahçeye ve balkona yerleştir, izle.
19. Bahçenizde küçük bir alanı sahiplenin, burada sebze, meyve ya da çiçek yetiştir.
20. Baloncuk üfle
21. Arkadaşlarınla çevreyi araştır ve hazine avına çık.
22. Bahçede zaman geçirebileceğin uygun bir alan seç ve oyuncaklarınla burada bir hayal köşesi oluştur.
23. Çiçeklerden bir taç yap.
24. Bir maske yap (sevdiğin bir kahramanın)
25. Büyük bir tuval üzerine bir aile resmi yap.
26. Un, su ve tuz kullanarak hamur hazırla, heykelcikler yap boya.
27. Patates baskısı yap.
28. Yüz boyama .
29. Karton kutuları kullanarak bir robot, gemi, yelkenli, uçak, araba vb. oyuncaklar yap.
30. Önemsediğiniz haberleri gazete ve dergilerden keserek tutkal yardımıyla koleksiyon albümü olabilecek büyük boy bir deftere yapıştır. Kendi haber albümünü oluştur.
31. İlginç bulduğunuz, ilgi duyduğunuz fotoğrafları gazete ve dergilerden keserek bir deftere yapıştır, kendi fotoğraf albümünü oluştur.
32. Eski çoraplarının üstüne yün yapıştır ve göz, burun, ağız çiz(dik) çoraptan bebekler ve kuklalar yap.
33. Müze ziyaretine git.
34. Hayvanat bahçesine git.
35. Tarihi ve turistik yerlere git.
36. Bir film izle.
37. Alışveriş yap.
38. Kocaman bir dondurma ye.
39. Piknik yap.
40. Parka git.
41. Meyve topla, kelebekleri ve kuşları gözlemle.
42. Günlük, haftalık ve aylık gezi gözlem planı yap.
43. Midye kabuğu topla.
44. Göldeki ördekleri, kazları, kuğuları besle.
45. Oltanı hazırla, balık avla.
46. Kütüphanede zaman geçir. Kitap oku.
47. Bol bol yüz.
48. Doğada yürüyüş yap.
49. Bisiklete bin.
50. Drama, seramik, sanat vb. atölyelere katıl.
51. Puzzle yap.
52. Kurabiye ve tost yap.
53. Bir arkadaşını ziyaret et.
54. Tahta parçaları ve kartonlarla kentler, otoparklar ve parklar inşa et.
55. Kelime oyunları oyna.
56. Bulutları ve yıldızları izle.
57. Bulmaca çöz.
Şimdiden iyi eğlenceler.

KİTAP ONERI- KIMLIK - Kasım TASDAN - Kamer Yayınları

KİMLİK
Kasım TAŞDAN
Kamer Yayınları

Her satırını okumaktan müthiş bir keyif alacağınız, bir solukta okuyacağınız yeni çıkan bu kitabı sizlere önermekten mutluluk duyuyorum. Muhteşem bir hikaye, unutulmaz bir serüven. Yazarın kendine özgü üslubu, akıcı ve yalın anlatımıyla ben bu kitabı okumaya başlayınca elimden bırakamadım. Kitabı okuduktan sonra çok doğru bir seçim yapmış olduğunuzu göreceksiniz. Kitabı okumanızı şiddetle öneriyorum.




kimlik: Ayın Kitabı: KİMLİK - Kasım Taşdan

kimlik: Ayın Kitabı: KİMLİK - Kasım Taşdan: Ayın Kitabı  KİMLİK Kasım TAŞDAN https://www.facebook.com/profile.php?id=100012611413307

4 Mayıs 2016 Çarşamba

KİTAP ÖNERİ : BELKİ BAŞKA BİR RÜYADA - Gizem KODAK - KORAL Yayınları

Belki Başka Bir Rüyada 

Ödüllü yazar Gizem KODAK'tan yepyeni bir roman...
Bir solukta okuyacaksınız.
İyi okumalar dilerim.



Hangi zaman diliminde uyandığınızdan emin misiniz? Ya çevrenizdeki kişiler, hepsi gerçek mi?



Gece karanlığında gıcırtıyla aralanan bir kapı... ve çıktığı zaman yolculuğunda geçmişe meydan okuyan bir sır... 



Bir lodos esintisine binip kalemime dolan ve her satırında bana adanın hiç bilmediğim dünyalarını açan mimoza kokusuna sonsuz teşekkürlerimle.
Gizem KODAK




Sipariş tel: 0212 647 25 25 
Yayınevi: KORAL Yayınları
Sayfa sayısı: 160











"Karanlığın içinde bir hışırtı duyuyordum. Sanki birileri çam pürleri üzerinde yürüyor, belli belirsiz bir mırıltı ince bir rüzgârla kulağıma doluyordu? Uykuya bu kadar zor dalmışken gözlerimi aralamak tam bir işkence gibiydi. Işığı bir defa açarsam bir daha uyuyamayacağımı adım gibi biliyordum. Ancak uykumun arasında duyduğum sandalye gıcırtısı ile yeniden irkiliverdim. Ses bu defa çok yakından gelmişti, gözlerimi aralayarak doğrulmaya çalıştım. Lakin ışığa uzandığım sırada pencere kenarında duran sallanan koltuğumda birinin oturduğunu fark ettim. Karanlık odamın içinde bir gölge gibi öylece oturuyor, sallanan koltuğumun üzerinde ağır ağır sallanıyordu…
Uyandığımı anlamıştı ve ben ışığa uzanamadan karanlığın içinde çakmağını yakarak etrafı aydınlattı. Gözlerim fal taşı gibi açık ona bakıyordum. Çakmaktan yayılan incecik sarı ışık solgun yüzünü aydınlatırken gülümseyerek sigarasını yaktı.
Işık sönmüştü…"

22 Nisan 2016 Cuma

KİTAP ÖNERİ - ÖTEKİ RÜZGAR - YERDENİZ VI - Ursula K. Le Guin

Öteki Rüzgâr

Yerdeniz VI

Özgün adı: The Other Wind





Çeviri: Çiğdem Erkal İpek
Kapak Resmi: Deniz Bilgin

Kitabın Baskıları:
1. Basım: Mart 2004
5. Basım: Haziran 2015



"Yerdeniz’e yeniden gidip onu hâlâ hatırladığım haliyle bulmak, ama değiştiğini ve değişmekte olduğunu görmek beni çok memnun etti." – Ursula K. Le Guin

Yerdeniz’in son kitabı Tehanu’nun yazılışından on yıl sonra tanıdık topraklara dönüyor Ursula K. Le Guin. Kaldığı yerden devam ediyor hikâyesine ama bir yandan ta başından başlıyor. Öteki Rüzgâr’da yepyeni karakterlerle tanışırken bildiğimiz karakterlerin de bilmediğimiz yönlerini öğreniyoruz. Le Guin’in aşinayı yabancı, olağanı olağanüstü kılan yazarlık gücü sayesinde büyü üzerine, sonsuzluk üzerine, sonra daha basit şeyler, mesela yaşam ve ölüm üzerine uzun bir yolculuğa çıkıyoruz.

Tolkien’ın açtığı dönemin en yetenekli fantazi yazarı sayılan LeGuin bu romanıyla 2002'de "Dünya En İyi Fantazi Roman ödülü"nü kazandı.

İÇİNDEKİLER

I Yeşil Sürahinin Tamiratı
II Saraylar
III Ejderha Meclisi
IV Yunus
V Yeniden Birleşmek

KİTAP ÖNERİ - Yerdeniz Öyküleri V - Ursula K. Le Guin - Metis

Yerdeniz Öyküleri

Yerdeniz V

Özgün adı: Tales from Earthsea






Çeviri: Çiğdem Erkal İpek
Yayına Hazırlayan: Bülent Somay
Kapak İllüstrasyonu: Deniz Bilgin

Kitabın Baskıları:
1. Basım: Ağustos 2001
4. Basım: Haziran 2014



Ursula K. Le Guin’in kılavuzluğunda, Yerdeniz Takımadaları’nda yeni bir geziye çıkıyoruz. Yerdeniz dizisinin son kitabı olan Tehanu’dan on iki yıl sonra yayımlanan bu beş öykü, takımadaların dört bir yanında dolaştırıyor bizi; Roke’taki Büyücülük Okulu’nun kurulmasından başlayıp, Ged’in gidişinden sonra Okul’da gerçekleşen değişimlere kadar geniş bir zaman yelpazesinde, Yerdeniz’in erkekleri, kadınları ve ejderhalarına dair, isimlere ve büyülere dair yepyeni masallar okuyoruz bu kitapta... Kitapta yer alan beş öykü, sırasıyla, “bulucu”, “Karagül ile Pırlanta”, “Yerin Kemikleri”, “Bataklık Yayla” ve “Ejderböceği”

KİTAP ÖNERİ - TEHANU - YERDENİZ ÖYKÜLERİ IV - URSULA K. LE GUİN - METİS

Yerdeniz IV
Özgün adı: Tehanu



Kitabın Baskıları:
1. Basım: Eylül 2000
5. Basım: Mayıs 2014



Tehanu, yazarın Yerdeniz Büyücüsü, Atuan Mezarları ve En Uzak Sahil'den oluşan Yerdeniz Üçlemesi'nin yayımlanmasından yıllar sonra, 1990'da tamamladığı ve üçlemeye ek olarak yayımladığı dördüncü kitaptır. Yazar kapadığı bir yapıtı tekrar açmasının gereçesini şöyle belirtiyor:

"Yerdeniz Üçlemesi'nin son kitabı En Uzak Sahil, düşlemeyi bıraktığım bir düş gibiydi. Ve düşlemekten uzun süre vazgeçmedim. Tehanu böyle ortaya çıktı: Ged'in kendi hayatının nasıl sona ermesi gerektiği konusunda yanıldığını ve bana Yerdeniz'in gerçekten son kitabında kılavuzluk edecek kişinin Tenar olduğunu keşfetmek çok hoş bir sürpriz oldu. Üçleme'ye eklediğim bu yeni sona 'Olsun da Geç Olsun' adını da koyabilirdim." – Ursula K. Le Guin

KİTAP ÖNERİ: EN UZAK SAHİL - YERDENİZ III - Ursula K. Le Guin

En Uzak Sahil

Yerdeniz III

Özgün adı: The Farthest Shore
Earthsea III






Çeviri: Çiğdem Erkal İpek
Yayına Hazırlayan: Bülent Somay
Yayın Yönetmeni: Müge Gürsoy Sökmen
Resimler: Deniz Bilgin
Kitabın Baskıları:
1. Basım: Kasım 1999
6. Basım: Mayıs 2015






En Uzak Sahil ölüm hakkında. Onun diğerlerinden daha zayıf kurgulu, daha tutarsız ve eksik olması da bu yüzden. İlk iki kitap yaşadığım ve atlattığım şeyler hakkındaydı.En Uzak Sahil’de konu edilen şeyi ise yaşayıp atlatamazsınız. Bu bana genç okurlar için çok uygun bir konu gibi gelmişti, çünkü çocuk yalnızca ölümün varolduğunu değil –çocuklar ölümün yoğun bir biçimde farkındadırlar– kendisinin de ölümlü olduğunu, öleceğini anladığı anda, çocukluk biter ve yeni hayat başlar. Bu da büyümedir, ama daha geniş bir bağlamda.” – Ursula K. Le Guin

KİTAP ONERİ - ATUAN MEZARLARI - YERDENİZ II - Ursula K. Le Guin

 

Yerdeniz II

Özgün adı: The Tombs of Atuan


Kitabın Baskıları:
1. Basım: Kasım 1999
7. Basım: Ekim 2015








Atuan Mezarları'nın konusu tek kelimeyle söylemek gerekirse cinselliktir. Kitapta bir sürü simge var, tabii ki yazarken bunları bilinçli bir şekilde çözümlemedim; bu simgelerin hepsi cinsel simgeler olarak okunabilir. Daha açık söylemek gerekirse kitabı bir kadının büyümesi olarak okuyabilirsiniz. Temalar, doğum, yeniden doğum, yıkım ve özgürlük.” – Ursula K. Le Guin









Açılış bölümü, "Sisteki Savaşçılar", Yerdeniz Büyücüsü, s. 7-19
Başını, fırtına yüklü Kuzey Doğu Denizi'nden bir mil kadar yükseğe kaldıran tek bir dağdan oluşmuş Gont Adası, büyücüleriyle ünlüdür. Gont'un yüksek vadilerindeki kasabalarından, derin ve karanlık koylarındaki limanşehirlerinden, Adalar Diyarı'nın hükümdarlarına şehirlerde büyücü olarak hizmet eden veya Yerdeniz'de adadan adaya büyüler yaparak dolaşan birçok Gontlu çıkmıştır. Bazılarının anlattığına göre bunların en büyüğü, en azından en büyük gezgini, yaşadığı devirde hem ejderhalar efendisi hem de Başbüyücü olan Çevik Atmaca adında bir adammış. Çevik Atmaca'nın hayat hikâyesi gerek Ged'in Kahramanlıkları'nda gerekse başka şarkılarda anlatılmaktadır, ama bu öykü, onun ünlenmesinden, adına şarkılar yakılmasından önce olanların öyküsüdür.
Çevik Atmaca, Kuzey Yakası Vadisi'nin başındaki dağın yükseklerine kurulu Onakçaağaç adında bir köyde dünyaya gelmişti. Bu vadinin çayır ve tarlaları köyün aşağısından kademe kademe denize doğru iner. Bölgedeki diğer kasabalar Ar Nehri'nin kıvrımlarına kurulmuştur. Köyün yukarısında ise sadece, zirvenin kayasına ve karına doğru, tepe tepe yükselen bir orman vardır.
Çocukken taşıdığı ad olan Duny, ona annesi tarafından verilmişti; zaten annesinin ona verebildiği, sadece hayatı ve ismi olmuştu çünkü daha Çevik Atmaca bir yaşına varmadan annesi ölmüştü. Köyün tunçustası olan babası pek konuşmayan, suratsız bir adamdı. Duny'nin altı ağabeyi de yaşça ondan oldukça büyük olduğundan, toprağı işlemek, denizlere açılmak veya tunç-ustası olmak için Kuzey Yakası Vadisi'ndeki başka kasabalara giderek evden bir bir ayrılmışlardı. Çocuğu şefkatle yetiştirebilecek kimse kalmamıştı. Duny bir yaban gibi yetişti; kuvvetli bir ayrık otu; gürültücü, mağrur ve huysuz, boylu poslu, çevik bir oğlan. Köyün öteki çocukları ile birlikte dere kaynaklarının üzerindeki dik çayırlarda keçi otlatıyordu Duny; körükleri harekete geçirecek kadar kuvvetlenince de babası onu kamçı ve dayakla tunç işliğinde çırak olarak çalıştırmaya başlamıştı. Ama o pek bir işe yaramıyordu. Hep işten kaytarıp kaçıyor, ormanın derinliklerinde dolaşıyor, tüm Gont nehirleri gibi hızlı ve soğuk akan Ar Nehri'nin gölcüklerinde yüzüyor, sarp kayalık ve uçurumlardan ormanın tepesindeki, Perregal'dan sonra hiçbir adanın var olmadığı engin kuzey okyanusunu seyredebileceği zirvelere tırmanıyordu.
Köylerinde, ölen annesinin bir kız kardeşi yaşıyordu. Bebekken yapılması gereken şeyleri bu teyzesi yerine getirmişti, fakat kadının da kendisine ait işleri vardı; Duny kendi başının çaresine bakabilecek bir duruma gelince de onunla artık hiç ilgilenmemeye başladı. Fakat bir gün, Duny henüz yedi yaşında, dünyadaki sanatlar ve güçler hakkında hiçbir şey bilmeyen cahil bir çocukken, teyzesinin kulübenin damına çıkıp aşağıya inmek istemeyen bir keçiye söylediği sözleri duydu: Keçi, teyzesinin söylediği tekerlemeyi duyunca hemen atlayıp yanına gitmişti. Ertesi gün, Yüksek Şelâle'deki çayırlarda, uzun kıllı keçileri otlatırken Duny anlamını, işlevini ve ne tür sözcükler olduğunu bilmeden, duymuş olduğu sözcüklerle onlara seslendi:
Noth hierth malk man
hiolk han merth han!
Duny tekerlemeyi yüksek sesle haykırınca keçiler ona doğru geldiler. Hızla geldiler, hepsi bir arada ve hiç ses çıkarmadan. Sarı gözlerindeki karanlık yarıktan ona baktılar.
Duny güldü ve ona keçiler üzerinde iktidar sağlayan tekerlemeyi bir kez daha haykırdı. Keçiler ona daha da yaklaştılar; ıkış tıkış etrafını sardılar. Birdenbire Duny keçilerin kalın sivri boynuzlarından, tuhaf gözlerinden ve tuhaf sessizliklerinden ürktü. Onlardan kurtulup kaçmak istedi. Etrafında bir yumak olmuş keçiler de onunla beraber koştular; sonunda bütün keçiler, görünmez bir iple bir araya bağlanmış gibi saldırırcasına köye vardılar, çocuk da ortalarında ağlıyor ve böğürüyordu. Köylüler keçilere sövmek ve oğlana gülmek için evlerinden dışarı fırladılar. Aralarından, oğlanın teyzesi geldi; o gülmüyordu. Keçilere bir şey söyledi ve hayvanlar büyüden kurtularak meleşip otlamaya başladılar.
"Benimle gel," dedi teyzesi Duny'ye.
Duny'yi, tek başına yaşadığı kulübesine götürdü. Genellikle buraya çocukların girmesine izin vermezdi; çocuklar da buradan korkarlardı zaten. Kulübe alçak ve karanlık, penceresizdi; civanperçemi, solucan otu ve defne gibi şifalı bitkilerden çıkan güzel kokularla doluydu. İçerde teyzesi ateşin önüne bağdaş kurarak oturdu, dağınık siyah saçlarının arasından yan gözle oğlana bakıp keçilere ne dediğini, tekerlemenin ne olduğunu bilip bilmediğini sordu. Oğlanın hiçbir şey bilmediği halde keçileri, yanına gelip onu izlemeleri için büyü ile bağladığını öğrenince Duny' nin, gücün malzemesine sahip olduğunu anladı.
Kızkardeşinin oğlu olarak ona hiçbir şey ifade etmeyen bu oğlana, artık başka bir gözle bakmaya başladı. Onu övdü ve ona daha çok hoşlanacağı tekerlemeler öğretebileceğini söyledi. Bir salyangozu kabuğundan dışarı baktıracak bir sözcük veya bir şahini gökyüzünden çağıracak bir isim gibi.
"Evet, öğret bana o ismi!" dedi keçilerin uyandırdığı korkudan kurtulup, teyzesinin, ne kadar akıllı olduğu yolundaki övgüleriyle kasılmakta olan Duny.
Cadı kadın "Eğer sana öğretirsem, hiçbir zaman o sözcüğü diğer çocuklara söylemeyeceksin," dedi.
"Söz."
Kadın onun bu istekli cahilliğine gülümsedi. "İyi o halde. Fakat sözünü bağlayacağım. Ben tekrar çözünceye kadar dilin bağlanacak, sana öğrettiğim sözü başka birinin duyabileceği bir yerde söyleyemeyeceksin. Sanatımızın sırlarını saklamamız gerek."
"İyi," dedi oğlan. Çünkü arkadaşlarının bilmediği ve yapmadığı şeyleri bilmek ve yapmak düşüncesi hoşuna gittiğinden, sırrı oyun arkadaşlarına söylemeye hiç niyeti yoktu.
Teyzesi dağınık saçını arkasına toplayıp elbisesinin kemerine düğüm attıktan sonra tekrar bağdaş kurup ateşe avuç avuç yaprak atarken, o, kıpırdamadan oturdu. Böylece ateşten çıkan duman yayılıp kulübenin karanlığını doldurdu. Kadın şarkı söylemeye başladı. Sesi zaman zaman değişiyor, yükselip alçalıyordu; sanki başka bir ses onun içinden şarkı söylüyormuş gibi. Şarkı sürdü de sürdü, ta ki oğlan uyanık mı, uyuyor mu olduğunu anlayamayacak hale gelinceye kadar. Tüm bu süre içinde de cadının hiç havlamayan yaşlı siyah köpeği, dumandan kanlanan gözleriyle oğlanın yanında oturdu. Sonra cadı kadın, Duny'ye anlamadığı bir dilde konuştu; sihir çocuğu etkisine alıp onu sessizleştirinceye kadar da, ona bazı tekerlemeleri ve sözleri birlikte söyletti.
"Konuş!" dedi, tılsımı denemek için.
Çocuk konuşamadı ama güldü.
O zaman teyzesi çocuğun gücünden biraz korktu çünkü bu yapabildiği en güçlü büyüydü: Sadece konuşmasını denetim altına almaya ve onu susturmaya değil, aynı zamanda, sihir sanatında hizmette bulunması için onu kendisine bağlamaya çalışmıştı. Büyü onu bağladığı halde çocuk yine de gülebilmişti. Kadın bir şey söylemedi. Duman dağılıncaya kadar ateşin üzerine su döktü ve içmesi için oğlana su verdi. Odanın havası temizlenip çocuk tekrar konuşmaya başlayınca ona, şahinin çağrıldığında gelmesini sağlayan asıl ismini öğretti.
Bu, Duny'nin tüm hayatı boyunca izleyeceği büyücülük yolundaki, bir gölgeyi avlamak için denizde ve karada, ölüm krallığının ışıksız kıyılarına kadar kovaladığı yoldaki, ilk adımıydı.
Şahinleri adlarıyla çağırdığında, havadan kendisine doğru alçaldıklarını ve prenslerin avcı kuşları gibi bileğine şimşek kanatlarıyla konduklarını anladığı zaman, diğer isimlerin açlığını duyarak teyzesine gidip atmacanın da, balık kartalının da, kartalın da isimlerini öğrenmek istedi. Gücün sözcüklerini öğrenebilmek için cadının kendisinden istediği herşeyi yaptı; öğrendiklerinin hepsi yapması veya bilmesi hoş şeyler olmasa da, öğrettiği herşeyi öğrendi. Gont'ta bir söz vardır: Bir kadın büyüsü kadar zayıf. Bir söz daha vardır: Bir kadın büyüsü kadar habis. Onakçaağaç'ın cadısı kara büyücü değildi; Kadim Güçler'le bir alışverişi olmamış, yüksek sanatlarla da hiç uğraşmamıştı; ama cahil insanlar arasında yaşayan cahil bir kadın olarak yeteneğini, sık sık aptalca ve belirsiz amaçlara harcıyordu. Gerçek büyücülerin bildiği, yolunda hizmet verdiği ve büyülerini gerçekten gereksinim duyulmadan kullanmalarını engelleyen Denge ve Düzen hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Onun her durum için bir büyüsü vardı ve sürekli tılsımlar yapıyordu. Bilgilerinin çoğu, beş para etmez birer hileydi; ayrıca gerçek büyüyü, sahte büyüden ayıramıyordu. Bir sürü hastalık tanıyordu; belki de hasta etmekte, iyi etmekten daha ustaydı. Birçok köy cadısı gibi aşk iksirleri kaynatabiliyordu; ama daha başka, daha çirkin iksirleri de vardı, erkeklerin kıskançlık ve nefretine yarayan. Fakat bu tür çalışmaları genç çırağından uzak tutuyor, ona, elinden geldiğince dürüst bir sanat öğretmeye çalışıyordu.
İlk başlarda Ged'in büyücülük sanatından aldığı tüm zevk çocukçaydı; bu sanatın ona verdiği, hayvan ve kuşları etkilemesine yarayan güç ve bunların bilgisiydi. Tüm yaşamı boyunca da bundan hep zevk aldı. Onu sık sık yüksek çayırlarda, etrafında yırtıcı kuşlarla gören diğer çocuklar, ona Çevik Atmaca adını takmışlardı; gerçek isminin bilinmediği daha sonraki yaşamında, gündelik isim olarak taşıdığı bu ismi de böylece edinmiş oldu.
Cadı kadın, bir sihirbazın insanlar üzerinde edinebileceği büyük gücü, şerefi ve zenginliği anlattıkça, Duny daha yararlı bilgiler edinmeye koyuldu. Çok çabuk öğreniyordu. Cadı onu övüyordu; köyün çocukları ise ondan korkmaya başladılar. Kendisi de, kısa bir süre sonra, insanlar arasında önemli biri olacağına emindi. Böylece on iki yaşına kadar cadıyla, kelime kelime, büyü büyü, çalışmaya devam etti ve kadının bildiği şeylerin çoğunu öğrendi. Cadı ona bulma, bağlama, onarma, açma ve ortaya çıkarma tılsımlarıyla ilgili ve şifalı otlar ve tedavi konusunda bütün bildiklerini öğretti. Halk şairlerinin öyküleri ve Büyük Kahramanlıklar hakkında bildiği herşeyi ona söyledi; öğretmeni olan sihirbazın kendisine öğrettiği Gerçek Lisan sözcüklerini, o da Duny'ye öğretti. Ayrıca Duny, Kuzey Yakası Vadisi'nde ve Doğu Ormanı'nda, bir kasabadan bir kasabaya gezen iklimciler ve gezgin hokkabazlardan, çeşitli numaralar, şakalar ve gözbağı tılsımları öğrenmişti. İşte, bu hafif tılsımların birinin sayesinde, içindeki büyük gücün varlığını kanıtladı.
O günlerde Kargad İmparatorluğu güçlüydü. İmparatorluk, Kuzey ve Doğu Uçyöreleri arasında kalan dört ülkeden oluşur: Karego-At, Atuan, Hur-at-Hur, Atnini. Buralarda konuşulan dil Adalar Diyarı'nda veya diğer Uçyöreler'de konuşulan hiçbir dile benzemez; buraların insanları da, kanın renginden ve yanan köylerin kokusundan hoşlanan, beyaz tenli, sarı saçlı, vahşi, barbar insanlardır. Bir yıl önce kırmızı yelkenli gemilerden oluşan filolarının büyük gücüyle akınlar yaparak, Torikles ve güçlü bir ada olan Torheven'e saldırmışlardı. Bu olayın haberi kuzeye, Gont'a kadar geldi fakat Gontlu hükümdarlar kendi korsanlıklarıyla meşgul olduklarından diğer ülkelerin kederlerine pek aldırış etmediler. Derken Spevy de Karglar'ın eline düştü, yağmalandı, yakıldı yıkıldı, halkı esir alındı; öyle ki burası hâlâ bir enkaz halindedir. Karglar zafer tutkusuyla Gont'un yanına kadar yanaşıp otuz büyük gemiyle, bir ordu halinde Doğu Limanı'na çıktılar. Savaştılar, şehri aldılar ve yaktılar. Gemilerini Ar Nehri'nin ağzında koruma altında bırakıp, önlerine çıkan hayvanları ve insanları keserek, yağmalayarak, yıkarak Vadi'den yukarı çıktılar. İlerledikçe gruplara ayrıldılar; her grup canının çektiği yere gitti. Bunların ellerinden kaçanlar, zirvedeki köyleri uyardılar. Kısa bir süre sonra da Onakçaağaç'taki insanlar, doğuda, gökleri karartan dumanları gördü; o gece Yüksek Şelâle'ye tırmananlar aşağıya, ince bir sis tabakası altında kalmış, hasata hazırken tutuşturulmuş tarlalardaki yangınlarla yol yol kırmızı görünen Vadi'ye; alev alev dallarda kızaran meyvalarıyla yanmış meyva bahçelerine; için için yanan harap çiftlik evlerine baktılar.
Köylülerin bir kısmı, koyaklardan kaçıp ormana gizlendi, bir kısmı hayatları pahasına savaşmak için hazırlandı; bir başka bölümü ise hiçbir şey yapmadan ağıtlar yakmaya başladı. Cadı kaçanlar arasındaydı. Kapperding Uçurumu'nda bir mağaraya gizlenip, mağaranın ağzını da büyülerle mühürledi. Duny'nin babası, yani tunçustası, kalanlar arasındaydı; elli yıldır çalıştığı tunç ocağını terk etmemişti. Bütün gece boyunca, elinde hazır bulunan madeni, mızrak ucu haline getirmek için döverek çalıştı. Diğerleri de onunla birlikte bu uçları kürek ve çapaların saplarına –yuva açıp adam gibi vidalayacak vakit olmadığından– bağlayarak çalıştılar. Köyde avlanmak için kullanılan oklardan ve bıçaklardan başka silah yoktu; çünkü Gont'un dağlarında yaşayan halk savaşçı değildir; onlar savaşçılarıyla değil, keçi hırsızları, deniz korsanları ve büyücüleriyle ünlüdür.
Güneşin doğmasıyla beraber adanın yükseklerine, çoğu güz sabahında olduğu gibi, kalın, beyaz bir de sis çöktü. Onakçaağaç'ın kulübe ve evleri arasındaki sokaklarda, köylüler okları, yayları ve yeni yapılmış mızraklarıyla, Karglar'ın uzakta mı yakında mı olduğunu bilemeden, sessizce, hepsi de şekilleri, uzaklıkları ve tehlikeleri onlardan gizleyen sisin içine bakarak, bekliyorlardı. Duny onların yanındaydı. Bütün gece ateşi havayla besleyen tunç ocağının körüğünde, keçi tulumundan yapılmış körüğün saplarını indirip kaldırarak çalışmıştı. Şimdi ise kolları yapmış olduğu işten dolayı öylesine ağrıyor ve titriyordu ki, seçtiği mızrağı elinde tutamıyordu. Nasıl savaşacağına, kendisine veya köylülere nasıl yardımcı olacağına bir türlü aklı ermiyordu. Ya daha henüz bir çocukken, Karglı'nın birinin mızrağına saplanıp da ölürse diye endişelenmeye başladı: Ya gerçek adını, erkeklik adını öğrenmeden karanlıklar ülkesine giderse. Soğuk sisin neminden ıslanmış cılız kollarına bir baktı; kuvvetsizliğine hiddetlendi; kuvvetinin sınırlarını biliyordu. İçinde bir güç vardı. Bir de nasıl kullanıldığını bilse; bildiği tüm sihirler içinden kendisine ve beraberindekilere bir üstünlük, en azından bir şans sağlayabilecek hileler aradı. Fakat güç, sadece ihtiyaç olduğunda ortaya çıkmaz: Bilgi de olması gerekir.
Sonunda berrak gökyüzünün zirvelerinde, tüm çıplaklığı ile parlayan güneşin sıcaklığı altında, sis dağılmaya başladı. Sis hareket edip büyük kümeler ve dumanlı huzmeler halinde aralandıkça, köylüler bir grup savaşçının dağdan yukarı doğru çıkmakta olduğunu gördü. Karglar tunçtan başlıklar ve baldır zırhları, kalın deriden göğüslükler, tahta ve tunçtan kalkanlar ile korunuyor; kılıç ve uzun Karg mızrakları taşıyorlardı. Ar'ın derin kıyısından dolana dolana, böbürlenerek, gürültüyle, dağınık bir sıra halinde, beyaz yüzlerinin seçilebileceği kadar yakına geldiler. Birbirlerine seslenirken kullandıkları anlaşılmaz sözcükler de duyuluyordu. Bu akıncı birlikte yüz kadar adam vardı, çok değil; ama köyde yalnızca on sekiz adam ve oğlan vardı.
İşte o anda ihtiyaç bilgiyi çağırdı: Duny, Karglar'ın önünde uzanan yolun üzerindeki sisin incelip, dağıldığını görünce, yararlanabileceği bir büyüsü olduğunu fark etti. Oğlanı çırak olarak almaya çalışan Vadi'deki yaşlı bir iklimci, ona birkaç tılsım öğretmişti. Bu numaralardan birine, sisörme deniyordu; bu belli bir yerde, belli bir süre için sisi bir arada tutan birleştirici bir büyüydü. Bu tılsımla, gözbağı konusunda yetenekli bir kişi, sisi bir süre dayanıp sonra dağılan, hayalete benzeyen şekillere sokabilirdi. Oğlanın bu yeteneği yoktu, zaten onun niyeti de başkaydı; ayrıca büyüyü kendi amacı için kullanabilecek gücü vardı. Çabuk çabuk ve yüksek sesle köyün sınırlarını çizen yerlerin isimlerini söyledikten sonra sisörme büyüsünü tekrarladı; fakat bu büyünün arasına, gizleme büyüsünün sözlerini de kattı ve en sonunda büyüyü harekete geçiren sözcüğü haykırdı.
Tam büyüsünü bitirmişti ki, arkasından gelmekte olan babası kafasına hızlı bir şamar indirip onu yere serdi. "Adam gibi dur salak! Söylenmeyi bırak. Eğer dövüşemeyeceksen git de saklan!"
Duny ayağa kalktı. Artık Karglar'ın köyün sınırına, sepicinin bahçesinin kıyısındaki ulu porsukağacının yanına kadar gelmiş olduklarını duyuyordu. Sesleri ve silahlarının şakırtısı netleşmişti; fakat yine de görünmüyorlardı. Sis, köyün üzerinde yoğunlaşmıştı, ışığı, insanın kendi ellerini göremeyeceği kadar zayıflatıyor, etrafı bulanıklaştırıyordu.
"Hepimizi sakladım," dedi Duny, asık bir yüzle. Babasının vurduğu yer ağrıyordu çünkü; sonra çift yönlü yaptığı büyü de gücünü kurutmuştu. "Elimden geldiği kadar bu sisi burada tutacağım. Söyle öbürlerine, onları Yüksek Şelâle'ye doğru çeksinler."
Tunçustası bu garip ve nemli siste bir hayalet gibi duran oğluna baktı. Duny'nin söylemek istediğini anlaması bir dakikasını aldı, ama anlar anlamaz hemen öbürlerini bulup ne yapmaları gerektiğini bildirmek için –köyün her köşesini bucağını ezbere bildiğinden– sessizce koştu. Karglar bir evin damını tutuşturunca, gri siste, bir de kırmızı bir leke yayılmaya başlamıştı. Fakat Karglar hâlâ köye girmemişlerdi; sisin, ganimetlerini ve avlarını tüm çıplaklığıyla gözler önüne serecek ölçüde dağılmasını bekliyorlardı.
Evi yakılan sepici, Karglar'ın burunlarının dibine, düzenli bir şekilde gölgeden çıkıp bağırıp tekrar gölge içinde kaybolmaları için birkaç oğlan yolladı. Bu arada adamlar bahçe parmaklıklarının arkasından emekleyerek, evden eve koşarak diğer yönden Karglar'a yaklaşmışlar, bir yumak halinde duran savaşçılara ok ve mızraklarla saldırmışlardı. Karglar'dan biri, daha yeni dövülmüş sıcak tunçtan mızrağın boydan boya vücudunu delip geçmesiyle yere düştü. Bir kısmı da okla vuruldu, ama hepsi de çok sinirlenmişti. O zaman onlar da sisin içindeki çelimsiz saldırganlarına karşı saldırıya geçtiler; fakat karşılarında sadece seslerin yankılandığı bir sis kütlesi buldular. Önlerindeki sisi, büyük, tüylü ve kanlı mızraklarıyla delerek sesleri izlediler. Cadde boyunca bağıra çağıra ilerlediler. Boş evler ve kulübeler, kıpır kıpır gri sisin içinden belirip belirip kaybolurken, köyün içinden geçip gittiklerini anlamamışlardı bile. Köylüler etrafı çok iyi tanıdıklarından, çoğu önde dağınık bir şekilde koşuyorlardı. Fakat bazıları, oğlan çocukları ve yaşlılar yavaştı. Karglar'ın ayakları bunlara takılınca, savaş çığlıkları atarak ya mızraklarını çektiler ya da kılıçlarıyla deştiler. Atuan'ın Beyaz Kardeş Tanrıları'nın isimlerini haykırdılar:
"Wuluah! Atwah!"
Gruptakilerin bir kısmı, ayaklarının altındaki toprağın sertleştiğini fark edince durdu, fakat diğerleri hemen burunlarının dibinde ilerleyen loş ve titrek şekilleri izleyerek hayalet köyü aramak için yollarına devam etti. Tüm sis, dört bir yandan kaçışan, titreyen, solan şekillerle canlanmış gibiydi. Bir grup Karg, hayaletleri dosdoğru Ar'ın kaynaklarının bulunduğu uçurum kenarına, Yüksek Şelâle'ye doğru kovaladı. İzledikleri şekiller, önlerindeki boşluğa doğru kaçıp, incelmekte olan sisin içinde kayboldular. Onları izleyenler, çığlıklar atarak önce sisin, ardından da aniden beliren güneş ışığının arasından, otuz metre aşağıya, kayaların arasındaki sığ göllere düştü. Onların ardından gelip de düşmemiş olanlar, uçurumun kenarında durup, sesleri dinlediler.
O zaman Karglar'ın içine bir endişe düştü; bu acaip siste köylüleri değil, birbirlerini aramaya koyuldular. Tepenin olduğu tarafta bir araya geldiklerinde, yine de aralarında, arkadan koşup gelip bıçaklayan ve sonra tekrar yok olan, hayalete benzeyen, başka şekiller vardı. Karglar birdenbire gri renkli kör sisten çıkıp da sabah güneşi altında çıplak ve parlak duran nehri ve köyün altındaki koyakları görünceye kadar, yokuşaşağı, düşe kalka ve sessizce koşmaya başladılar. Sonra durdular, bir araya geldiler ve geriye baktılar. Dalgalanan ve kıvrılan gri bir duvar yolun öte yanında, gerisindeki herşeyi saklayarak, bomboş duruyordu. Duvardan ise sadece, geride kalmış, uzun mızrakları omuzlarından sallanan bir iki arkadaşları, tökezleyerek saldırırcasına çıktı. Arkalarına bile bakmadan gittiler. Hepsi bu büyülü yerden uzaklara, aşağıya indi.
Bu savaşçılar, Kuzey Yakası Vadisi'nin daha aşağılarında savaştan nasiplerini aldılar. Ovark'tan kıyıya kadar uzanan Doğu Ormanı kasabalarındaki adamlar toplanarak, Gont'u istila edenlere karşı savaşmaya gitti. Gruplar halinde dağlardan aşağıya indiler; o gün ve ertesi gün Karglar Doğu Limanı'nın üstündeki kumsallara kadar geri püskürtüldü. Buraya vardıklarında gemilerinin yakılmış olduğunu gördüler; bunun üzerine sırtlarını denize vererek, hepsi ölünceye kadar savaşa devam etti. Armouth'ın kumları, gelgit temizleyinceye kadar, kanla kahverengiye boyandı.
Fakat, o sabah Onakçaağaç köyünde ve Yüksek Şelâle'de nemli gri sis, bir süre daha asılı kaldıktan sonra aniden dağıldı ve eridi gitti. İnsanlar, orada burada, sabahın rüzgârlı parlaklığında kalakaldılar ve merakla çevrelerine bakındılar. Burada, kanlar içinde, dağılmış uzun sarı saçlarıyla ölü bir Karg yatıyordu; orada ise dövüş sırasında bir kral gibi ölmüş olan sepici.
Köyde, ateşe verdikleri ev hâlâ alev alevdi. Savaşı kazandıklarından, evi söndürmek için koştular. Sokakta ulu porsukağacının yanında, tunçustasının oğlu Duny'yi tek başına, yaralanmamış ama afallamış biri gibi sessiz ve aptal aptal dururken buldular. Yapmış olduğu şeyin farkındaydılar; onu babasının evine götürdüler, cadıyı mağarasından çıkıp canlarını ve mallarını kurtarmış olan bu delikanlıyı kurtarsın diye çağırmaya gittiler. Karglar tarafından sadece dört kişi öldürülmüş ve bir ev yakılmıştı.
Oğlan silahla yaralanmamıştı ama ne yemek yiyebiliyor, ne konuşabiliyor, ne de uyuyabiliyordu; kendisine söylenen sözleri duymuyor, kendisini görmeye gelenleri görmüyor gibiydi. O yörelerde, onu hasta eden şeyden kurtaracak kadar büyüden anlayan biri yoktu. Teyzesi "gücünden fazlasını harcadı," dedi, ama ona yardım edecek bilgisi yoktu.
O, bu şekilde karanlıklar içinde sessiz yatarken, bir sis örerek bir sürü gölge sayesinde Karglı cengâverleri korkutup kaçıran delikanlının öyküsü, tüm Kuzey Yakası Vadisi'nde, Doğu Ormanı'nda, yüksek dağlarda, dağların ardında, hatta Gont'un Büyük Limanı'nda bile anlatıldı. Böylece Armouth'daki kıyımın beşinci gününde Onakçaağaç köyüne bir yabancı geldi: Başı açık, pelerinli, kendi boyunda meşe bir asa taşıyan, ne genç ne yaşlı bir adam. Çoğu insan gibi Ar yolundan çıkarak değil, daha yüksek dağlardaki ormandan inerek geldi. Onun bir büyücü olduğunu hemen anlayan köyün kadınları, adam dertlerine deva olabileceğini söyleyince, onu doğruca tunçustasının evine getirdiler. Oğlanın babası ve teyzesi dışında herkesi dışarı çıkaran Yabancı, sadece, karanlıklara dalmış gözlerle yatan Duny'nin karyolasının üzerine eğilip, elini oğlanın anlına koyup, dudaklarına bir kez dokundu.
Duny, etrafına bakınarak yavaş yavaş doğruldu. Kısa bir süre sonra da konuştu; kuvveti ve açlık hissi geri gelmeye başladı. Ona yemesi ve içmesi için bir şeyler verdiler. Kara gözlerini yabancıdan alamayan Duny, tekrar yattı.
Tunçustası, yabancıya, "Sen pek öyle sıradan bir adama benzemiyorsun," dedi.
"Bu çocuk da sıradan bir adam olmayacak," diye cevap verdi diğeri. "Onun sis ile yaptığı kahramanlıklar, yaşadığım yer olan Re Albi'ye kadar geldi. Buraya ona adını takmaya geldim, tabii eğer dedikleri gibi henüz erkekliğe adımını atmadıysa."
Cadı tunçustasına, "Enişte, bu adam mutlaka Re Albi Büyücüsü Sessiz Ogion'dur; zelzeleye dizgin vuran adam..." diye fısıldadı.
"Beyim," dedi büyük isimlerden çekinmek gibi bir huyu olmayan tunçustası, "önümüzdeki ay oğlum on üç yaşında olacak ama biz Geçiş'i, bu kış, Gündönümü eğlentilerinde gerçekleştirmeyi düşündük."
"Bırakın bir an önce bir ismi olsun," dedi büyücü, "çünkü bir isme ihtiyacı var. Şimdi başka bir işim var, fakat sizin seçtiğiniz gün geri geleceğim. Ondan sonra giderken, eğer uygun görürseniz onu da yanımda götüreceğim. Eğer uygun olduğunu kanıtlayabilirse, onu çırağım olarak yanıma alacağım veya yeteneklerine göre eğitilmesini sağlayacağım. Büyücü olarak doğmuş birinin aklını karanlıkta bırakmak tehlikelidir."
Ogion çok kibar ama kesin bir tarzda konuşuyordu; dikkafalı tunçustası bütün söylediklerini kabul etti.
Oğlanın on üç yaşını doldurduğu gün, daha parlak yapraklar ağaçların dallarından düşmeden, sonbaharın güzelliklerinin yeni yeni yaşanmaya başladığı günlerde, Ogion Gont Dağı'ndaki gezilerinden, köye geri döndü; böylece Geçiş töreni yapıldı. Cadı oğlandan, annesinin ona bir bebekken vermiş olduğu Duny ismini geri aldı. Çocuk isimsiz ve çıplak olarak yüksek uçurumların dibinden fışkıran Ar'ın soğuk kaynaklarına girdi. O suya girerken, güneşin önünden su bulutları geçti ve gölcükte çocuğun etrafındaki suların üzerinde büyük gölgeler kayıp oynaştı. Çocuk bu canlı ve çivi gibi suda, soğuktan titrese de, davranması gerektiği gibi, yavaşça ve dimdik yürüyerek karşı kıyıya geçti. Kıyıya gelince, kendisini beklemekte olan Ogion elini uzattı ve oğlanı kolundan kavrayarak ona gerçek ismini fısıldadı: Ged.
Böylece adı, güçlerin kullanımı konusunda çok zeki olan birisi tarafından takılmış oldu.
Daha eğlentilerin bitmesine çok varken; daha bütün köylüler bol yiyecek ve içecek bira ile Vadi'den gelen bir okuyucunun söylediği Ejderha Efendilerinin Kahramanlıkları türkülerini dinleyerek eğlenirken, büyücü alçak sesle Ged'e "Haydi oğlum. Köy halkıyla vedalaş, bırak onlar eğlensinler," dedi.
Ged, babasının kendisi için yaptığı tunç bıçak, sepicinin karısının ona göre diktiği deri bir kaban ve teyzesinin onun için tılsımladığı akçaağaçtan bir bastondan ibaret olan eşyasını aldı. Pantolonu ve gömleğinden başka, bütün sahip olduğu şeyler bunlardı. Hepsiyle vedalaştı; dünyada tanımış olduğu tüm insanlarla. Nehrin kaynaklarının yukarısında, uçurumun altına dağılmış köye bir kez baktı. Sonra yeni ustasıyla, bu dağlık adanın dik ormanları, aydınlık sonbaharın yaprakları ve gölgeleri arasından yola koyuldu.

KİTAP ÖNERİ: YERDENİZ ÖYKÜLERİ - 1. kitap - Yerdeniz Büyücüsü - Ursula K. Le Guin - Metis

6 cilt takım

1. KİTAP

Mart 2004’te yayımladığımız Öteki Rüzgâr’la birlikte altı kitaba ulaşan “Yerdeniz”, önce bir üçleme olarak yazıldı: Konusu “büyümek” olan Yerdeniz Büyücüsü, “cinselliğe uyanışı” ele alan Atuan Mezarları ve “ölümü anladığında çocukluğun bitip yeni bir hayatın başlamasından” dem vuran En Uzak Sahil. Le Guin, yıllar sonra, bir dördüncü kitap ekledi: Yazar konusuna dönüp öyküyü yeniden ele alıyor ve bu kez Ged’in değil, Tenar’ın kılavuzluğuna başvuruyordu Tehanu’da. Ama yine yıllar sonra bu kez Öteki Rüzgâr’ın geleceği biraz da belliydi. Çünkü hem ayrı bir kitap olarak Yerdeniz Öyküleri’ni yazmıştı, hem de “hâlâ düşlemeyi bırakmadığım bir düş” diye söz ediyordu Yerdeniz’den.
       Fantazi edebiyatının öndegelen, kurucu yapıtlarından biridir Yerdeniz. Çevrildiği her dilde olduğu gibi, Türkçede de hak ettiği ilgiyi görüyor okurlardan. Farklı yaştan okur kuşaklarına seslenebilen bir evrenselliğe sahip: Yerdeniz’i gençlikle ya da yetişkinlikle sınırlamak mümkün değil. Her yaştan okurlarımızın seveceğinden eminiz.
       Henüz başlamamış olanlar için, Yerdeniz’in öyküsel bir gelişim çizgisi izlediğini, dolayısıyla sırayla okunması gerektiğini belirtelim.
       Yazarın sizlerden gördüğü ilgiden, bizim sevgimizi paylaşmanızdan cesaret alarak yazarın son dönemdeki iki kitabını daha hazırlıyoruz: Bunlardan biri, Le Guin’in kendi sözleriyle, “hangi gezegende yaşarlarsa yaşasınlar, haftaya Salı hangi cinsiyetten olacaklarsa olsunlar, herkesin derdi olan aşk, tutku, evlilik, toplumsal cinsiyet ve bu gibi belalı ama ilginç konuları ele alan” öyküler seçkisi Dünyanın Doğum Günü, diğeri ise yazarın yepyeni bir tarz denediği Uçuştan Uçuşa.


Ursula K. Le Guin
Ursula Kroeber Le Guin, 1929'da Kaliforniya'da doğdu. Babası ünlü antropolog Alfred Kroeber, annesi yazar Theodora Kroeber'dir. Radcliff ve Columbia üniversitelerinde edebiyat eğitimi gördü. 1950'li yıllarda fantastik öyküler ve romanlar yazmaya başladı. 1962'de ilk bilimkurgu öyküsü yayımlandı. 1974 tarihli Mülksüzler'e kadar altı bilimkurgu romanı yazdı. Bu tarihten sonra zaman zaman bilimkurgu öyküleri yazmakla birlikte romanlarında daha ziyade yarı gerçekçi/yarı fantastik temalar işledi.
Kısa hikâye, deneme, şiir, çocuk kitapları ve roman türlerinde eserler veren Le Guin'in aldığı çok sayıda edebiyat ödülü arasında Ulusal Kitap Ödülü, beş kez Hugo ve beş kez Nebula Ödülü, Kafka Ödülü ve PEN/Malamud Ödülü bulunuyor. Le Guin halen Portland, Oregon'da yaşıyor.
Metis Yayınları'ndaki kitapları
Yerdeniz, 6 Cilt Takım
Yerdeniz Büyücüsü, 1994
Balıkçıl Gözü, 1995
Rocannon'un Dünyası, 1995
Dünyaya Orman Denir, 1996
Mülksüzler, 1999
Kadınlar Rüyalar Ejderhalar, 1999
En Uzak Sahil, 1999
Atuan Mezarları, 1999
Tehanu, 2000
Yerdeniz Öyküleri, 2001
Bağışlanmanın Dört Yolu, 2001
Öteki Rüzgâr, 2004
Uçuştan Uçuşa, 2004
Dünyanın Doğum Günü, 2005
Marifetler, 2006
İçdeniz Balıkçısı, 2007
Sesler, 2008
Güçler, 2009
Lavinia, 2009
Rüyanın Öte Yakası, 2011
Aya Tırmanmak, 2012
Yerdeniz, 2012
Malafrena, 2013
Yazarla Söyleşiler
■ "Hepimizin aklında takımadalar var"
Virgül, Sayı 71, Mart 2004
■ "Yazdıklarımın çoğunun komik olduğunu sanıyorum"
Steven Robert Allen, www.alibi.com, 8 Temmuz 2004
Bülent Somay, “Allah hepinizin Ged'ini versin!”, Virgül, Sayı 7, Nisan 1998
Kendine bir "ego ideali" bulmak, büyümenin bir parçası, belki de en önemli parçası değil mi? Belki de bu yüzden bir türlü büyüyemiyor bazıları. Bazıları ise berbat bir biçimde büyüyor. Sanırım ben bu "berbat biçimde büyüyenler" kategorisine giriyorum. Okuyup yazmayı öğrenir öğrenmez Cyrano de Bergerac tiradları atarak dolaşmaya başlamıştım (ama bu konu bu köşede daha önce yazıldığı için kısa geçeceğim). Cyrano'luğa ne boyum ne de burnum yettiği için hayatımın bu episodundan kalan tek miras müdanaasızlık ve küstahlık oldu. Alın size ego ideali!
Sonra, ilk ergenlik yıllarımda Nihal Yeğinobalı'nın "Vincent Ewing" adıyla yazdığıGenç Kızlar romanının "cool" kahramanı Gabriel Samson'luğa soyundum. Ama "genç kızlar" bu numaramı yememe konusunda kararlı davrandılar. Sonunda kahramansız kaldım; böylece de büyüme sürecimi dondurdum. 70'li yıllarda bir kahraman olarak Leonard Cohen'i denemeye kalktımsa da, üstad tipik bir anti-kahraman olduğu için beni kolaylıkla geri püskürttü. Yirmili yaşlarımın sonlarına yaklaşırken hâlâ kahramansız bir ergendim yani.
Sonra Ged ile karşılaştım. Yaş olarak tam kaldığım yerde yakaladı beni Ged. Otuzuna yakın bir ergen olarak. Yerdeniz Büyücüsü büyüme üzerine bir roman, diyor Le Guin. Eh, artık büyüme vaktim de gelmişti. Ged'den büyü yapmayı öğrendim. Yazı yazmayı yani; yazı'nın büyüsünü. Sonra ergenlik çağımdan beri peşimde dolaşan canavarın, düşmanımın, "öteki"min kim olduğunu da ondan öğrendim. Bana onun adını Ged söyledi. Adıyla çağırdım, gelip karşımda durdu. Öpüşüp barıştık; o günden beri kâh itişerek, kâh anlaşarak yuvarlanıp gidiyoruz beraberce (kim olduğunu söylemeyeceğim, sizinkini kendiniz bulun).
Artık bir ergen sayılmam; ama Ged beni bu kadarla bırakmadı. "Çocuk yalnızca ölümün varolduğunu değil ...kendisinin de ölümlü olduğunu, öleceğini anladığı anda, çocukluk biter ve yeni hayat başlar," diyor Le Guin En Uzak Sahil hakkında. Ged'in uzak kıyılara yaptığı yolculuktan çıkardığı bu dersi pek iyi anladım diyemem. Ne demek yani, Woody Allen "Ben eserlerimle ölümsüz olmak istemiyorum, hiç ölmeyerek ölümsüz olmak istiyorum," derken saçmalıyor muydu? Yoksa o da hiç büyümemiş mi, diye düşünürken şu meşhur Soon Yi olayı ortaya çıktı ve sorumun cevabını aldım.
Yani ölüm konusunda Woody Allen ile Ged arasında sıkışmış durumdaydım diyebilirim. Bir yanda ölmek istemeyen, hastalık hastası, manevî kızına âşık olarak gençliğine sarılmaya çabalayan Allen, bir yanda bana gitmek zorunda olmadığım, "bilinmeyen bir sona doğru emniyetsiz bir yolculuk öneren" Ged vardı. Ged "artık emniyetli yerlerden, çatılardan ve etrafımdaki duvarlardan bıktım," diyordu. Woody Allen ise âşık olmak için evinden çıkmaya bile cesaret edemiyordu. Yani hayat zordu kısacası.
Uzun bir süre Ged ölümlü olduğumu kafama kaktı durdu, ben de onun bu saldırılarına panik atakları geçirerek cevap verdim. Galiba sonunda o kazandı. Artık hastalık hastalığıma kendim bile pek inanamıyorum. Ölüm korkusu ise pek seyrek ziyaret eder oldu beni.
Ama galiba son darbeyi Tehanu ile yedim. Büyümeyi beceren, ölümle hesaplaşan, en uzak sahile gidip gelen Ged, sonunda, hem de elli yaşlarında filanken, büyü gücünü, yani iktidarını terkedip âşık oluyordu. Bu iktidarını terketme işini hiç sevmiyorum. Hele ellisine kadar bakir kalan bir adamın ilk cinsel tecrübesiyle birlikte (yani cinsel iktidarını kazanmışken) iktidarını kaybetmesi hiç hoşuma gitmiyor. Ne demek istiyor yani Ged bana? Sağlıklı bir cinsel/duygusal ilişki kurabilmek için "erkek iktidarımdan" vazgeçmem gerektiğini mi? Ged l980'lerin sonlarında iyice feministleşen Le Guin'in elinde oyuncak oluyor gibi bir his var içimde. Yani tamam, yazardır, kahramanına istediğini yapar diyebilirsiniz; ama hoş mu bu şimdi?
Sonsuza dek çocuk kalma isteğimi, bu şımarıklığı terkettim. Kendi kötü, şeytanî yanımla yüzleştim. Ölümlü olduğumu kabul ettim. Bu yüzden hayatımı yaşanmaya değer kılmak için çabalamam gerektiğini de. Ama Ged doymak bilmiyor ki! Şimdi de erkek olmamın bana verdiği tüm imtiyazları elimden almak istiyor. Bunu da kabul edersem elimde ne kalacak bilmiyorum doğrusu.
Ged beni hep "öteki"lerle barışmaya zorluyor. Gölgemle, ölümle, "kadın"la. O zaman da işler ters gittiğinde suçlayacak kimsem kalmıyor giderek. Ama galiba işler ters gitmesin diye gerçekten çabalamamın tek yolu da bu. Yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunda kabahati üstüne atacak birileri varsa, durumu düzeltmeye pek çalışmaz insan. Yalnızca yargılar, mahkûm eder sonra da müthiş bir vicdan rahatlığı içinde keyfine bakar. Ama her "öteki" aslında "ben" isem, yalnızca yargıç, savcı ve cellat olmakla yetinemiyorum; kurban da oluyorum aynı zamanda. O zaman tek şansım hayatımı aralıksız bir duruşmalar dizisi olmaktan çıkarmaya çalışmak; yaşamak yani.
Ne diyeyim, Allah hepinizin Ged'ini versin!

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *